“CHP, şu an itibariyle, attığı adımlar ve yaptığı çıkışlarla yeni dönemi ve ittifak siyasetinin gereklerini kavrayan, toplumda yükselen çatışma karşıtı bir damarı yakalamaya yönelen bir siyasi parti durumunda. Ancak iki zayıf noktası var.”
Seçim sistemi dikkate alınırsa, 2023’te yapılacak başkanlık seçiminin en önemli meselesi, sanıldığı gibi Cumhur İttifakını örseleyecek siyasi aktörlerin çoğalması değil, muhalif alanın örgütlenmesi, bu alanda anlamlı ve kuşatıcı ittifakların kurulabilmesidir.
2020 yılının iç siyasetteki ana pistlerinden birisini büyük ihtimalle bu arayışlar oluşturacak.
Muhtemel ittifak ilişkileri bakımından üç kritik aktör kümesinden söz etmek mümkün.
İlk kümeyi, tüm unsurlarıyla, yerel yönetim ve merkezi yönetim ayaklarıyla CHP oluşturuyor. Bu siyasi partinin son yerel seçimlerde uzun süredir tanık olmadığı, sadece siyasi iktidarın yaşadığı sorunlar ve ülkeyi sürüklediği demokrasi kriziyle açıklanamayacak, tarz bir siyasi yükseliş yakaladığı açık.
Gerek Kılıçdaroğlu’nun parti içi ve dışı farklı eğilimler karşısında aldığı esnek ve kurucu tutum, gerek İmamoğlu’nun temsil kabiliyeti, ortak değer vurgusu, ulusal siyasette artan gücü, CHP bakımından bir çarpan etkisi yaptı, bir ölçüde yapmaya devam ediyor.
Bu bakımdan iki unsurun altını özellikle çizmekte fayda var.
- Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun siyasi tarzları, özellikle ‘kültür savaşları’na ve ‘kutuplaşma siyaseti’ne mesafeli durmaları CHP’yi hapsolduğu dar kimlik alanının dışına doğru itiyor, en azından bu istikamette (kullanılmayı bekleyen) kapılar açıyor. CHP’nin kendi geleneksel tavrını ‘törpülemesi’ yanında, HDP’li tutuklular konusunda aldığı tavırlar, muhafazakâr kimliği davet eden siyasi dili, 2018’ten bugüne Kılıçdaroğlu-Gül temasları bu çerçevede anlamlı gelişmeler.
- Diğer taraftan İmamoğlu’nun ‘Kanal İstanbul’ örneğinde olduğu gibi, kültürel, kimliksel yükü olmayan temaları siyasetin merkezine yerleştirmeye yönelmesi, bunları siyasette normalleşmenin, yeni bir siyasi skalanın taşıyıcısı haline getirmeye çalışması, oyun kuruculuk bakımından hafife alınmayacak bir stratejiye işaret ediyor.
CHP, şu an itibariyle, attığı adımlar ve yaptığı çıkışlarla yeni dönemi ve ittifak siyasetinin gereklerini kavrayan, toplumda yükselen çatışma karşıtı bir damarı yakalamaya yönelen bir siyasi parti durumunda.
Ancak iki zayıf noktası var. Yeni istikameti somut bir stratejiden çok el yordamıyla tutturmaya çalışması ve muhtemel parti içi ayrışma ve çatışmaların örseleyici etkisi. Bu sınırlar içerisinde, 2023’teki başkanlık yarışında Erdoğan’ın karşısına çıkacak (Gül, İmamoğlu, vb) taşıyıcı muhalif adayı tayin etme ve muhalif alanı derleme konusunda en güçlü siyasi aktör, bugün itibariyle CHP gibi görünüyor.
İkinci kümede muhalif alandaki nihai ittifak bakımından iki ayrı hareket şeklini ifade eden iki uzlaşmaz aktör bulunuyor: İYİ Parti ve HDP...
İlk hareket şekli HDP’yi dışlayan bir bakış üzerine oturur. Muhalif siyasi partilerin bugüne kadar ana eğilimi bu oldu. CHP, bu eğilimi kısmen kırmaya çalışsa da, buna tam olarak cesaret edemedi. Ana muhalefet partisi Kürt meselesinde yeni bir yaklaşımı dillendirmekten uzak durmakta, bu boşluğu HDP’li milletvekillerine yönelik muameleye itirazla doldurmaya çalışmaktadır. Demirtaş’ın Devran kitabının okuma oyununda, CHP Genel Başkanı’nın ve İstanbul Belediye Başkanı’nın eşlerinin varlığı bu durumun tipik göstergelerinden birisiydi.
Mevcut tutum devam eder, HDP dışlanırsa, yeni kurulan siyasi partilerle ve İYİ Parti’yle muhalif alan kısmen genişleyecektir. Ancak bu durum, bir taraftan HDP’nin yüzde 10’luk seçmen kitlesinin hafife alınmasını ifade edecektir. Zira İmamoğlu’na HDP seçmenin verdiği sandık başı, bireysel destek her zaman tekrarı beklenebilecek bir davranış değildir. Diğer taraftan demokrasiye dönüş konusunda, muhalif ittifakın inandırıcılığı zayıflayacak, ortaya bir topal ördek hali çıkacaktır.
İkinci hareket şekli, HDP’yi ittifaka davet edecek bir güzergah tutturmaktır. Bunun iki koşulu bulunuyor. 1- HDP’nin sistem içine ve diline yaklaşması ve yaklaştırılması (toplum önünde siyaseten buna davet edilmesi). 2- Muhalif ittifakın normalleşme ve demokratik geri dönüşle sınırlı bir program etrafında birleşmesi. Bu ikinci hareket şekli, zor olmakta birlikte, kesin sonuç verecek bir şekildir. Ayrıca, HDP merkeze gelmesi, CHP, Gelecek Partisi, Babacan’ın yeni partisinin bu tür bir ittifak içinde siyasi dillerini yenilemesi, Türkiye için bir milat oluşturabilir.
Üçüncü kümeyi Gelecek Partisi ve Babacan’ın kuracağı parti oluşturuyor. İddiaları ne olursa olsun, bu iki siyasi parti, AK Parti’nin eski kadrolarının oluşturduğu, muhafazakâr rengi ağır basan yapılardır. Kendilerine siyasi alanda yer bulmalarının ve bir seçmen kitlesi oluşturabilmelerinin iki koşulu bulunuyor. Erdoğan’ın saldırgan devletçi politikaları-cemaatçi milliyetçiliğiyle baş etmek ve muhalif alanda oyun kurucu rolüne soyunup, bu alana yeni girdiler getirebilmek.
Nasıl?
Kestirmeden söylemek gerekirse, her iki gereğin de yolu, Türkiye’nin Kürt meselesinde, HDP’yle ilişkilerde tutturacakları yoldan, bu konuda yeni bir muhafazakâr tutum, uyumlu, tutarlı bir siyasi parti dili üretebilmekten geçiyor.
Gelecek Partisi bu konuda Selim Temurci’nin Demirtaş çıkışıyla, ilk ciddi hatasını yaptı, parti olma istikametinde daha alması gereken bir mesafe olduğunu gösterdi.
Babacan partisi ise bekleniyor...