Meclis seçim sonuçları, meclisteki hemen tüm siyasi partilerin başarısızlığına işaret ediyor.
Malum; CHP, geçen seçimlerden bu yana oyunu yüzde 2,5 artırabildi, O da DEVA, Gelecek Parti ve Saadet Parti’nin getirdikleriyle…
AK Parti yüzde 42’den yüzde 35’e düştü.
İYİ Parti de yerinde saydı, hatta oransal olarak bir miktar oy kaybına uğradı.
HDP, keza, YSP adı altında yüzde 11,7’den yüzde 8,8’e geriledi.
Belki sadece MHP, başarılı sayılabilir, o da beklentilere oranla daha yüksek oy aldığı için.
Seçimlerden başarısız çıkan siyasi partilerin, seçim sonuçlarını masaya koyarak kendilerini değerlendirmeleri eşyanın tabiatındandır. Bu, birçok demokraside çaplı, kapsamlı bir siyasi değerlendirme olur. Bunu, tartışma, önlem ve değişimler takip eder.
Ancak, Türkiye’de bu iş böyle olmaz. Hatta sıkça hiç yapılmaz. Eğer yapılabiliyorsa, içe dönük eleştiri de, eleştiriden hareketle değişim de, iktidar savaşlarına, heveslilerine ve iktidarda yer değiştirmelere vesile olup, “kelle almakla” yol alır.
Şimdilerde iş göstermekle parti kurulu toplantılarıyla geçiştiriliyor. Ve iktidar kavgası baş gösteriyor.
CHP deki tartışmalar bu durumun tipik örneği. Değişim dilden düşmüyor. Ama öne sürülen değişim sadece “kaptan”ın değiştirilmesiyle sınırlı. Hedef Kılıçdaroğlu, yeni lider adayı ise, mümkünse, İmamoğlu.
Ancak hangi istikamette, hangi değerlendirme ve değişim modeli önerisiyle belli değil. Kılıçdaroğlu’nun kimi açıklamaları dışında, henüz ortada seçim sonuçlarına dair bir değerlendirme bile yok. Özellikle değişim, lider gitmesini talep edenlerden bu konuda hiçbir ses yok.
CHP yalnız değil…
DEVA, Gelecek Partisi, en az yüzde 5-6 oranında oy alacaklarını iddia ediyorlardı. Aslına bakarsanız kurulurken, merkezi ve muhafazakar alanı kaplayacaklarını ve dönüştüreceklerini söylüyorlardı. Ama seçimlerde oy oranları yüzde 1’lerle ölçülecek seviyedeydi. Velhasıl başarısızlıkları mutlak. Bu genç partilerin de şapkayı önlerine koymaları gerekir. Ama, onlardan da bu yönde bir işaret yok.
İYİ Parti Genel Başkanı, sık konuşuyor, bazen seçim sonuçlarına değinmeye çalışıyor, ama “neden merkezi doldurma iddiasındaki bir siyasi partinin çıkardığı bunca gürültüye rağmen yüzde 9’da kaldığını, geçen seçimlerden bu yana hiç yol alamadığını” açıklamıyor. Ona sorsanız, seçimlerin kaybedilmesinin nedeni muhtemelen cumhurbaşkanlığında aday politikası, HDP’nin varlığı veya “Sorbonlu monşerler” dediğini birkaç yazardır. Velhasıl kendi siyasetsiz duruşundan memnun olmayı sürdürüyor.
Oy oranı ve milletvekili sayıları azalan AK Parti’nin de bir değerlendirme yapması beklenir. Ama, bekleyen daha çok bekler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “içimizde buna bir bakacağız” demesinden başka gelişme yok ve olmayacak. Kaldı ki, AK Parti cenahı zafer sarhoşluğu içinde, Erdoğan’ın seçim kazanmasıyla ortalığı toz pembe görüyor.
HDP’nin durumu ise farklı. HDP ve YSP yönetimleri bir araya gelerek, seçim sonuçları konusunda bir açıklama yaptılar ve başarısızlıklarını kabul ettiler.
Açıklamalarından birkaç cümle şöyleydi:
‘Tarihsel deneyimimiz bize aynı zamanda seçim sonuçlarının örgütsel işleyiş ve siyaset yapma biçimimiz ile ilgili olduğunu da göstermektedir. Bu nedenle seçimlerdeki başarısızlığımız bizlerin öznel durumundan asla bağımsız değildir (…) siyaset yapma biçimimizi nasıl değiştirebileceğimizi, hangi kurumsal mekanizmaları inşa etmemiz gerektiğini ve bunu yaparken nasıl bir örgütlenme modeline ihtiyacımız olduğunu değerlendirdik…”
Bu, güzel bir açıklama, ancak HDP-YSP içinde bulunduğu koşullar, karşı karşıya kaldığı türlü baskılar, yerinde bir siyasi değerlendirmeye, topluma kulak veren bir dönüşüme kapı açar mı, emin değilim…
Toplum-siyaset ilişkilerinin siyasi ayağı böyle…
Toplum bir yanda siyaset diğer yanda oldukça, ilki ikincisini izler, tarih durmadan tekerrür eder.