Çoklu baro düzenlemesine ilişkin kanun teklifi meclis genel kuruluna geldi. İYİ Parti, CHP, HDP’nin itiraz ettiği tasarıyı, bilindiği gibi AK Parti ve MHP destekliyor.
Siyasi iktidarın çoklu baro teklifi, “büyük barolarda güç yoğunlaşması olduğu, bu güç üzerinden siyaset yapıldığı” iddiasına dayanıyor ve bu gücü kırmayı hedefliyor.
Ne var ki, bu iddia, demokratik düşünce bakımından baştan aşağıya anlamsızdır.
Meslek örgütleri olarak barolar “hukuk düzenlemeleri ve ihlalleri üzerine çalışmalar yapar, siyasi tavırlar alır, güç odaklarına, gerekirse siyasi iktidara muhalefet eder, bu çerçevede bir tür siyaset yaparlar”, bu doğrudur.
Ancak yapılan, tanımı itibariyle, taraflara, çıkarlara, pozisyonlara ilişkin dar siyasi faaliyet değil, ilkesel siyasettir. Bu tarz siyaset, demokratik düzenlerde bu tür meslek örgütlerinden beklenen temel işlevdir. Diğer ifadeyle sivil toplum örgütleri olarak barolar, toplumsal sahada, siyasi alanda ve yargıda hukuk zeminini korumak, savunmak, hukuk dışı ve karşıtı güç odaklarına karşı durmakla ahlaken yükümlü yapılardır. Bu anlamda varlıkları ve siyasi faaliyetleri, demokrasinin güvencelerinden birisidir. Barolarda, iç siyasi tartışmaların yaşanması, zaman zaman kimi ideolojik çatışmaların patlak vermesi, kimi görüşlerin öne çıkması, temsili yapıların tabiatındandır ve büyük resmi ortadan kaldırmaz. Türkiye örneğinde de genel itibariyle kaldırmamıştır.
AK Parti ve MHP’nin itiraz ettiği de işte bu demokratik işlev ve işleyiştir.
Bu tutumları iktidar partilerinin siyasi tabiatını ve tasavvurunu ortaya koymaktadır.
Siyaset, en genel tanımıyla, farklı eğilimlerin özgürce karşılaşması, tartışması, teması olarak tanımlanırsa, mevcut iktidar bloğunun, siyaset karşıtı bir tavır içinde yol aldığı muhakkaktır.
Çoğulcu demokrasi, sistemin işleyişi bakımından, o sistemi oluşturan (hukuk, kültür, ekonomi gibi) parçaların, temel hukuk ilkeleri çerçevesinde birbirine bağlı, etkinlik açısından ise birbirleri karşısında özerk olmalarıysa, kendi temsili yapılarından, mekanizma ve kurallarından güç almalarıysa, iktidar bloğunun, tüm aktörleriyle çoğulculuk karşıtı bir tavır içinde olduğu da açıktır.
O zaman, siyasi iktidarın siyasi tasavvuru, demokrasinin hiç bir tarifiyle yan yana getirmek mümkün değildir.
Nitekim Türkiye’yi yöneten iktidar, toplumu, sivil yapıları, siyasi hareketleri, üniversiteleri, gençleri, insanlarıyla uyumlu, suskun, kendisini iktidara teslim etmiş düzen inşasını her geçen gün derinleştiriyor.
Bu düzende ideal, siyasi faaliyeti, eleştiriyi, tartışmayı toplumsal alandan koparıp, parlamenter siyasete hapsetmek, parlamenter siyaseti ise çoğunluk üzerinden yürütme gücüne teslim etmek, tüm yetkileri elinde toplayan yürütme gücünü ise 5 yılda bir yapılan seçimlerle tek doğruya, tek fikre bağlamaktır. Diğer bir ifadeye yukarıdan aşağıya çalışan, tek adama bağlı, sadık ara yapılarla hiyerarşik korporatif bir sistem örmektir.
Bu ideal, AK Parti’nin baro düzenlemesinin asıl nedenini tüm çıplaklığıyla resmediyor:
Özerk ve muhalif güç odağı gördüğü yerleri parçalara ayırıp, kendisine bağlı küçük siyasi egemenlik alanları üreterek, bu parçalar üzerinden kontrole endeksli dar alan siyasetiyle buralara hakim olmaktır. Muhalif, eleştirel eğilimin belini kırmaktır.
Barolar ilgili kanun teklifine bakıp siyasi iktidar hiç doymuyor denebilir. Kontrol etmeye, hegemonya kurmaya, hakim olmaya doymuyor.
Özerk, kendi başına, kendi kurallarıyla çalışan bir alana, kuruma, sektöre müsaade etmiyor.
Doymaz ve doymayacak.
Çünkü tabiatı bu.
Şehir Üniversitesi bir örnekti, barolar başka bir örnek.