Ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyerek başlayalım.
Hayatını kaybeden masum insanların, gülümseyen, mutlu fotoğraflarını görünce insanın içi parçalanıyor. Ülke bir kez daha terör kurbanı oldu.
Olayın zamanlaması, gelişme biçimi, failin kimliği, elde edilen hızlı resmi sonuç, pek çok soruyu beraberinde getirdi.
Türkiye gibi kamu otoritesinin ‘sabıkalı’ olduğu, seçimlere az kala sandık güvenliği tartışmalarının sürüp gittiği, siyasetin endişe ve milli duyguların tahriki üzerinden yapıldığı bir ülkede, ayrıca Irak ve Suriye'de devlet güçleriyle PKK arasında örtülü bir savaşın sürdüğü bir zamanda böyle bir hadise elbette pek çok soru sordurur.
Fail Arap. Failin kılığı kıyafeti, eylem görüntüleri, kaçma ve saklanma biçimi amatör koku veriyor. Devlet yetkilileri PKK’yı işaret ediyor. Emniyet 40 kişinin önce göz altına alındığını açıklıyor, sonra bu konuda bir daha ses çıkmıyor. Üstlenmemesine ve kimi sorulara rağmen PKK’nın eylemi olması da muhtemel.
Keyfileşmiş otoriter düzenler bir güvensizlik iklimi üretirler.
Adaletin, devletin partizanlaştığı, kurgusal tutuklamaların yapıldığı, hükümlerin verildiği yerlerde resmi açıklamalara mesafeyle yaklaşılması doğaldır. Devlete, kamu otoritesine güven, sistemin işleyişinin adil ve tarafsız olması oranında artar. Ortalama vatandaş için bu, bir sahiplenme, sahip çıkılma ilişkisidir.
Kim ve neden?
İnsanlar evlerinde siyasi meşreplerine göre hüküm veriyor ve soru soruyor. Algılar sistemi olgulara, açıklamalara sıkça galebe çalıyor. Hatta akıl yürütme ile siyasi kutuplaşma paralel gidiyor.
Terör eyleminin en hızlı ilk sonuçlarından birisi belki de bu.
Kaldı ki, sabıkalar da ortada, özellikle konu Kürt meselesi olunca…
Oslo görüşmelerinin ifşa edilmesinden sonra patlayan 2011 terör ve şiddet evresi…
Çözüm sürecinin bitişini simgeleyen, iki polisin öldürüldüğü Ceylanpınar hadisesi…
Paris’te üç Kürt kadının infazı…
Zaman gösterdi ki, bu olayların hiçbiri kimi zaman PKK’nın kimi zaman Türkiye’deki güçlerin siyasi arayışlarından bağımsız değildi.
Taksim olayı nereye varacak göreceğiz…
Temkinli yaklaşmanın doğru olduğunu düşünenlerdenim.
Terör eyleminin ikinci önemli sonucu ise açık ve bildik: Bu sonuç, siyasi algı, beklentide ve söylemde güvenlik ve milliyetçilik duygusunun öne çıkması, toplumsal siyaset fikrinin ise gerilemesi halidir.
Bu fikir, bugün, Türk kamuoyunun önemli bir kısmında, HDP resmine karşılık gelmektedir.
HDP ise Türk siyasi dengelerinin kritik ve belirleyici partisidir.
Bu eylemin PKK tarafından yapılması ya da ona atfedilmesi, HDP’yi, siyasi tartışmaların merkezine taşıyacağını söylemek için kahin olmak gerekmez. HDP-PKK ilişkisi iddiaları artacak, HDP’yle temas gayri meşru ilan edilecek, bu parti hakkındaki kapatma davası tüm bunlardan etkilenecektir.
Bu durum siyasi kullanıma da son derece açıktır.
Nitekim, AK Parti, MHP, İYİ Parti milliyetçi ve güvenlikçi söylem ve açıklamalar bakımından ön saflarda yerlerini hemen aldılar.
MHP lideri Bahçeli’nin olayın hemen ertesi günü, grup toplantısında, “TBMM'de terörist görmeye dayanamıyoruz. Biz terör örgütüne eleman devşiren sözde Kürdistan propagandasıyla sınırlarımızı kevgire çeviren HDP'nin siyaset hayatında yer almasına bir saniye tahammül edemiyoruz…” sözleri zamanlama açısından dikkat çekiciydi.
Bu ve benzer vurgular, muhalefetin seçim kazanabilmesi için HDP’yle işbirliğine veya HDP seçmenin oylarına ihtiyaç duyduğu 2023 seçimlerine doğru, bu terör hadisesinin nasıl kullanıldığına dair tipik bir örnek oluşturuyor.
Bu sisli ortamın bir an önce aşılması gerekiyor.
Umarız aşılır.