Tarih 2 Ekim 1995. Yer Deniz Eğitim Komutanlığı. Kuvvet komutanı konuşuyor. Komutan 18 Ağustos tarihinde görevi devralan 28 Şubat’ın ünlü amirali Güven Erkaya.
“İrtica tehdit değerlendirmesi” faslında şu cümleler çıkıyor ağzından:
“Hiçbir şekilde acımayacağız. Yapılacak işlem çok sıkı takiptir. Yasal yoldan bir şey yapılamayabilir ancak biz gerekenin yapılması için gerekli yolları bulmak zorundayız. Bütün imkanlarımızı ve yetkilerimizi kullanacağız. Onlar hukuktan, mevcut durumdan, hassasiyetlerden istifade etmeye çalışacaklar. Bizler de kendi kurallarımızla bunlarla mücadele edeceğiz...”
28 Şubat’ın, bir yönüyle, en esaslı yönüyle tarifi budur...
28 Şubat, seçimler vesilesiyle ülke yönetimine aday olan İslami hareketi ve artan İslami görünürlüğü “irtica olarak sınıflandırarak”, her yerden, toplumsal, siyasal, ekonomik alanlardan cebren kazıma fiiliydi.
Erkaya’nın daha sonra Batı Çalışma Grubu prensiplerine dönüşecek yukarıdaki sözlerinin karşılığı şudur:
Fişlemeler, toplumun bir bölümünü sistematik tahkir, toplumun diğer bölümünü korku ve tehdit fikriyle kuşatma ve diğer bölümüne karşı koşullandırma, örgüt, parti, kesim ve kişileri hedef alan itibarsızlaştırma andıçları, psikolojik harekatlar, basını, yargıyı, idareyi askeri hedefler etrafında seferber etme, yönlendirme ve yönetme...
Araçlar üretmişlerdir bunun için…
EMASYA protokolü örnektir.
Asayiş alanını militerleştirmiş, orduyu sabit ve dolayımsız iç güvenlik unsuru kılmış, fişleme ve takip merkezi haline getirmiş ve iç güvenlik konusunda kendi iradesiyle hareket etme imkanları sunmuş bir düzenlemedir EMASYA.
Mimarlarından birisi bugün masum olduğu söylenen emekli orgeneral Çetin Doğan’dır. Balyoz davasına konu olan, Çetin Doğan komutanlığındaki askeri seminerde, bir işgal halinde (!) iktidara el koyma “oyunu” da EMASYA Planları üzerinden oynanmıştı.
EMASYA ancak 2010’da kaldırılabildi.
28 Şubat darbesi sonrası devlet kurumlarından atılan binlerce başörtülü memurdan bir kısmının, Milli Eğitim bakanlığı personelinin geri dönüşüne imkan sağlayan düzenleme bile ancak 2013’te yapılabildi.
Uzun sürdü çünkü, 28 Şubat bir demokrasi kabahati olarak ele alınmadı. Bir kesime yapılmış bir kabahat olarak görüldü. Nitekim, 28 Şubat davası dahil, bu işlemler de AK Parti ve düşmanları hesaplaşması içinde yapıldı. Hesaplaşma bir rövanş havası içinde yapıldığı için bugün failler kahraman muamelesi görüyorlar, çünkü öte kampı temsil ediyorlar.
Kendiliğinden toplumsal yüzleşme elbet söz konusu olmadı.
Biz tarih boyu hangi konuda kendimizle yüzleştik ki!
Oysa 28 Şubat, toplumun hatırı sayılır bir bölümünün cellad rolüne soyunacağı kadar keskin bir askeri müdahaleydi...
“Çok celladlı bir infaz” tabiri yanlış olmaz. Bu infaza YÖK başkanları rektörler, üniversite öğretim üyeleri, sendikalar, odalar, iş adamları, basının, dönemin cumhurbaşkanı katılmıştır. Dahası toplumun bir grubu diğer grubunu fişlemiş, ihbar etmiştir. İnfaza katılan herkesin bir toplumsal kesime, ancak onun daha ötesinde tüm bir topluma ve demokrasiye karşı kabahat ya da suç işlediği açıktır.
Dün yıl dönümüydü 28 Şubat’ın..
Kimi gazetelerde bu girişimin ne kadar masumane olduğu iddialarını okuduk, okuyoruz…
Yazık!
Kim demokrat bu ülkede?