Sedef Kabaş’ın tutukluluğuna yapılan itiraz reddedildiğine göre, siyasi irade böyle karar vermiş olmalı.
Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklu olarak soruşturma görmek, otoriter keyfilikten, hınç ve öfkeden başka neyle açıklanabilir?
Öfke, germe, hoyratlık ve keyfilik Erdoğan siyasetinin bildik unsurları. Toplum-topluluk-siyaset ilişkisini böyle kuran biri cumhurbaşkanı.
Sezen Aksu’ya yönelik meydan okumasının etik, siyasi, ahlaki boyutları yanında siyasal seferberlik yönü yok mu, örneğin? Milli Beka Hareketi’nin Sezen Aksu’yu hedef gösteren açıklaması, takiben basın linç kampanyası, ardından Erdoğan’ın “dilini koparırız sözleri”, en nihayet 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu’nun “dillerini keseriz, beyinlerine sıkarız’ bildirisi arasında kendiliğinden bir bağ olmadığı düşünülebilir mi?
İmamoğlu’nun İngiltere Büyükelçisiyle öğle yemeği görüntülerini, emniyetin denetimindeki MOBESE kayıtlarından elde edip, “kar kış afeti yaşanırken bakın belediye başkanı ne yapıyor diye” servis etmek, hem işlem hem niyet hem tarz olarak iktidar siyasetin geldiği bir aşamayı gösteriyor.
Bir yanıyla bildik ilkel bir strateji var ortada. Doğal gaz krizi gibi asıl gündem maddelerinin üstünü örtmek, gündem değiştirmek, tersten siyasi seferberlik üretmek için yapılan hamleler bunlar.
Diğer yanıyla, tökezledikçe, aksadıkça ipleri geren, otoriterlik-keyfilik dozunu arttıran, monolitik-totaliter düzen ruhunun dibine vuran, bu oranda sürekli hata yapan, hataları meydan okumayla telafi edeceğini sanan, toplumun bir kısmını elindeki tüm araçlarla bu istikamette mobilize etmeye çalışan bir ilerleyiş bu.
Çıkar hesabını iyi bilen Erdoğan Sezen Aksu konusunda muhtemelen daha ileri gitmeyecektir, ama bunun başka bir şekilde telafi edecektir.
Çünkü artık onun iklimi ve yolu bu…
Ancak soru şu: Bu işin ipliği seçmen ve seçmeni gözünde pazara çıkarılacak mı? Yoksa Erdoğan, tüm bu siyasi garabeti, meydan okumaları, anlattığı “milliyetçilik-gelecek-güç” hikayesinin içine yerleştirmeyi becerecek mi?
Yanıtı sadece Erdoğan değil muhalefete de belirleyecek.
Önce şu: Böyle durumlarda cepheye, karşı cepheyle karşılık vermek gerekir. Mağdur, itiraz eden, muhalif olan farklı hassasiyetleri, farklı toplulukları temsil eden siyasi aktörlerin karşı tepkide, karşı meydan okumada hızlı bir şekilde bir araya gelmeleri gerekir.
Ardından Erdoğan’ın asayişçi-otoriter siyasetine, ikna edici, kuşatıcı, toparlayıcı karşı siyasetle, siyasi projelerle, ortak gelecek tasavvuru vurgusuyla, devlet ve hukuk restorasyonu programlarıyla yanıt vermek gerekir. Bu, hem siyasi ufukta yeni umutlar oluşturmayı, hem Erdoğan’ın tekelinde tuttuğu konulara girmeyi, oraya dair fikir üretmeyi gerektirir.
Bu konuda, sık söylüyoruz, açık ve eksiklik var.
Muhalif partiler elbet yakınlaşma hamleleri yapıyorlar. Nitekim, “CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Genel başkan yardımcıları daha dün akşam buluştular.” denebilir. Ancak, şu ana kadar yapılan parlamenter sisteme geri dönüşle ilgili bir mutabakatın ötesine geçmiş değil.
Bu, siyaset üretmek için yeterli değil.
Siyaset için önce kendi ürettikleri şu iki engeli aşmaları gerekiyor.
İlki, kim aday olacak açık gizli yarışmasına son vermek…
İkincisi, bazı siyasi partilerin kendi gelecek ve kimlikleri merkez alan siyasi tutumlarını geri çekmeleri…
Geçiş ve restorasyon modeli, ortak yönetim ilkeleri bunu takip etmelidir, umarız eder.