Aile her anlamda çekirdek bir kurumdur; buna hiç şüphe yok. Sosyalleşme, güven, güvenlik, aidiyet, dayanışma, bağ ifade eden, insana, topluma ait en önemli kurum…
İki türlü bakabilirsiniz bu kuruma.
Bir. Aileyi doğal haliyle ve tarihsel boyutuyla ele alabilirsiniz. Esas olan aileye dair belli bir döneme ait kodlar, biçimler değildir; esas olan ailenin yukarıda saydığımız kalemlerden oluşan işlevdir. Aynı kalması, korunması gereken bu işlevlerdir, biçimler değil. Biçim zaman göre değişir ve değişmelidir. Bireyin özgürlük alanı genişledikçe, ailenin yapısı, iç ilişkileri de farklılaşır, beklentilere, çağa, yeni gereklere uyum sağlar. Kadın evden dışarı çıkar örneğin, çalışır, evde erkek egemen düzen yerini eşitliğe bırakır, haklar doğar, kimi konularda, özellikle şiddet, bedenin kişiselliği , cinsel taciz gibi durumlarda “giz ve mahrem” kalmaz” yerini hakka ve şeffaflığa bırakır.
İki. Aileyi, siyasi ve ideolojik bir yapı olarak da görebilirsiniz. Burada esas olan işlevden çok ideal aile biçimidir. Erkek-kadın-çocuk ilişkilerinin belli ve değişmez rollere göre dağıtıldığı, ailenin korunmasıyla aile içi iktidar ilişkilerinin ve hiyerarşik düzenin korunması arasında paralelliğin kurulduğu bir formattır bu. Aile, değişim veya değişim girdilerine direnen bir kurum olarak korunur ve tanımlanır.
Muhafazakar ideolojide ilk zamanlar aile; ibadethane, gelenek, dernek gibi diğer kurumlarla birlikte hızla değiştiren, imha eden devlet gücü karşısında karşında toplumun varoluşunu, sağlıklı ve güçlü olmasını ifade ederdi. Fransız devriminin kurumları altüst eden hızına tepki olarak doğan muhafazakar ideolojinin ilk döneminden bu yana çok zaman geçti.
Bugün aile değişim ve statüko arasında salınır durur…
Kilise hala boşanmaya izin vermez örneğin…
Sol ise, yüzyıldır, evliliğin sekülerleştirilmesi ya da boşanmaya izin verilmesi gibi yollarla ailenin ve geleneksel temellerinin reforme edilmesini savunur.
2. Dünya savaşında aile, faşist rejimler tarafından aile değerleri, değişmez kodlara bağlanmış, ahlak, beden üzerinde devlet adına aile, aile adına erkek denetimi bir hükümranlık haline getirilmiştir.
Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde nikahsız çocuk, birlikte de aile tanımına girer, sosyal yardımlardan, haklardan istifade eder. Kimi ülkelerde eşcinsel evliliklere izin verilir, bu eşlerin çocuk edinmelerine de…
Erdoğan, aileyi korumak için anayasa değişikliği yapmak istiyor…
Erdoğan aileyi korumak iddiasıyla İstanbul sözleşmesinden de çıkmıştı.
Ama hangi aile?
Aile içi şiddeti, erkeğin kadın üzerindeki hükmünü gelenekten sayan aile mi?
15-16 yaşındaki kızları tecavüzcüleriyle evlendirerek aileyi kurmaya ve korumaya kalkan anlayış mı?
Geleneksel değerlerle bedene damga vuran bakış mı?
Erdoğan, olmayan bir meseleyi üretiyor ve aileyi siyasileştiriyor, kendi siyasi projesi için kullanıyor.
Tarihte aileyle ilgili bir sorun olmuşsa, o da bu kurumun siyasete alet edilmesiyle olmuştur.
Vichy Fransa’sı bilenen örnektir. General Vichy, 2. Dünya savaşında Almanya’yla teslim anlaşması imzalayan, faşist, anti-semit bir iktidarın başbakanıydı Fransa’da. İktidarın sloganı “Çalışma, Aile, Vatan”dı. Aile kurumu, onun döneminde, faşist bir anlayışla ülkenin yeniden inşasının anahtarı olmuştu.
Bugün Türkiye’nin akla Vichy’i getirmesi ne vahim!