Tayyip Erdoğan, 1997’de bir açık hava toplantısında, Ziya Gökalp’in, “Minareler Süngü, Kubbeler Miğfer / Camiler Kışlamız Müminler Asker” dizelerini okuduğu için, “halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ceza onaylamış Erdoğan, Belediye Başkanlığı’ndan ayrılmış, 4 ay hapis yatmış, bu ceza ile siyasi yasaklı durumuna düşmüştü.
İşlem tümüyle siyasiydi.
O zamanki asli siyasi gücün hedefi, Erdoğan’ı ve tüm benzerlerini siyasi yasaklı durumuna düşürmek, siyasi alan kapısını onlara kapamaktı.
Haksızlık, keyfiliğin zirvede olduğu günlerdi.
2002 Kasım seçimlerinden CHP’nin desteğiyle bir yasa değişikliği yapılmış, Erdoğan meclise 2003 Mart’ında yapılan bir ara seçimle dönebilmişti.
Erdoğan’ı birçok açıdan etkiledi bu yasak. Uzun süre başına geleni dilinden düşürmedi. New York’taki bir Birleşmiş Milletler toplantısı konuşmasında bile dile getirdi bunu, “o zamanlar neredeydiniz” dedi diğer devlet başkanlarına. Yaşadıklarını mağdur bir demokrat olmasının kanıtı olarak kullandı.
O günler çabuk unutuldu.
En başta Erdoğan unutmuş olmalı o günleri.
Zira bugün Canan Kaftancıoğlu’nun başına gelen, o gün Erdoğan’ın başına gelenin aynısıdır.
CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’na, “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret”ten verilen 1 yıl 6 ay 20 gün, “Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılamak’tan verilen 1 yıl 8 ay hapis, “Cumhurbaşkanına hakaret”ten verilen 1 yıl 9 ay cezalar, toplamı 4 yıl 11 ay, dün Yargıtay tarafından kesinleştirildi.
Bu şekilde Kaftancıoğlu’na milletvekilliği yolu kapandı.
İktidar partisi sözcüsü Ömer Çelik, “bizimle ne ilgisi var, yargı kararı” diye yorumladı, Kaftancıoğlu’nun dün Yargıtay’da onaylanan ve onu siyasi yasaklı durumuna düşüren 4 yıllık cezasını…
O günün iktidarları da Erdoğan’ın mahkumiyeti için aynı şeyi söylüyordu.
Kanun….
Yargının siyasi maşa haline çevrildiği rejimlerin bir adı vardır…
Ama Kaftancıoğlu’na dönelim biz…
CHP İl Başkanı’nın ceza aldığı maddelerin tümü siyasi ve keyfi uygulamalara açık, yıllardır muhaliflere karşı kullanılan maddelerdir.
Yine de dün ile bugün arasındaki birkaç fark var.
Bir kere keyfilik gitgide yükseliyor.
Kaftancıoğlu’nun 8 yıl önce atılmış tweetlerden, yani muhatabı öfkelenince ceza aldı.
Diğer taraftan kurumların şahıslaşıyor.
Nitekim Kaftancıoğlu’nun aldığı cezalar şöyle de okunabilir: Erdoğan’a hareket (Kamu görevlisine hareket) Erdoğan’a hareket (cumhurbaşkanına hareket), Erdoğan’a hareket (Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılamak)…
En nihayet fütursuzluk zirve yapıyor.
Gezi davasında, Kavala dava serisinde, suçu tanımlama ve tayin etme, verilen hükümleri belirleme ya da onları itiraz ederek düzeltme, velhasıl son şeklini verme bizzat aleni olarak, dünya kamuoyu önünde Erdoğan tarafından yapılıyor artık.
Bu ülke böylesini hiç görmedi…
Seçilmiş iktidar eliyle, kanunları aracı yaparak işleyen bu çarkı, toplumu, en azından toplumun bir kısmı benimsemeye davet edilmektedir.
En korkutucu kısmı da budur.
Umarız önümüzdeki düzeltme döneminde bundan geriye hiçbir iz kalmaz…