Müjde açıklandı. Türkiye Karadeniz’de önemli bir gaz kaynağına ulaştı.
Yeni kaynakların rasyonel kullanımı ve bu istikamette enerjide dış bağımlılığın kırılması, siyasi ve ekonomik sonuçlarıyla ülkenin kaderini son derece olumlu etkiler.
Dün yapılan açıklamalarda asıl dikkat çekici husus, bulunan rezerv ve bunun ulaşılabilir derinliği kadar, alt katmanlarda daha büyük rezerv alanlarının tespit edildiğinin söylenmesiydi.
Türkiye’nin yıllık gaz kullanımı mevcut durumda 40 milyar metre küp. Bulunan rezerv 320 milyar metre küp olduğuna göre, Türkiye, en 8 yıllık gaz ihtiyacını karşılamış demektir. Bu rakamlar Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bize çağ atlatmaz. Rusya’nın 42, Katar’ın 25 trilyon rezervi olduğu hatırlamak gerekir.
O zaman, ülkenin ekonomisi ve geleceği bakımından önemli olan, bulunan gaz alanından çok, yeni alanlara dair bir ışığın görülmüş olmasıdır.
Meselenin ulusal yönü her koşulda sevindiricidir.
Ya siyasal yön?
“Bu gelişme iç siyasi dengeleri nasıl etkiler” sorusuna verilecek yanıt ne olabilir?
Erdoğan’ın konuşmasında öne çıkan iki vurgu bu konuda bir fikir veriyor.
Cumhurbaşkanı, önce, bu başarının “yerli ve milli” politikaların bir sonucu olduğu vurguladı. Bunu, daha önce Türkiye adına arama yapan yabancı şirketler için “belki bulamadırlar, belki buldular üstünü örttüler” diyecek kadar kuvvetli bir dille ve kendi siyasi anlayışına yontarak ifade etti.
İkinci vurgusu, gaz rezervinin bulunması vesilesiyle beka, gelecek, güç siyasetine yaptığı göndermeyle ilgiliydi.
Nitekim, Doğu Akdeniz meselesini hatırlatarak, orada yoğunlaşacak aramaları, bulunacak muhtemel kaynakları, bu istikamette verilecek siyasi mücadeleyi ulusal hedef gösterdi.
Bu iki husus, Erdoğan’ın Türkiye anlattığı, dün vurguladığımız yeni öyküyle tümüyle iç içedir.
Bu öykünün en önemli taşıyıcısı faydacı bir başarı kriteridir. Erdoğan’ın tanımladığı hedef ve politikalara oranla başarı olup olmadığı meselesidir. “Başarı ve başaran irade”, ortalama muhafazakar ve milliyetçi seçmen nezdinde ikna edici bir rol oynar.
Peki, Erdoğan’ın kendi tanımladığı hedeflerle oranla başarılı mı?
Bu, bir algı ve tanım sorunu.
Bana göre hiç bir şekilde değil.
Koyduğu hedefler ve onları tutturmak için izlediği politika, “sürdürülemez, irrasyonel ve otoriterliği çağıran” bir stratejiye dayalı.
Ne var ki, izlediği yol, kendi koyduğu hedeflerle doğru orantılı.
Türkiye’nin Kuzey Suriye’de iki cep açması, bir güvenli bölge oluşturması, Kürt kantonları arasındaki bağları askeri zorla kesmesi, İHA’larla Irak’ta sağladığı üstünlük, Libya’daki askeri varlığı, bu varlık üzerinden ve meydan okuyan politikalarla Doğu Akdeniz’de sahnede alması, ülkedeki milliyetçi beklentiler dahilinde başarı kriterini tatmin eden gelişmeler.
O zaman, yukarıdaki sorunun yanıtı şöyle verilebilir: Doğal rezervinin bulunması da iktidarın yeni söylemini ve bu konudaki yerleşik algıyı besleyen bir işlev görecektir.
Muhalefetin, bu yeni ve derinleşen bu siyasi “alan”a yönelik nasıl tavır alacağı son derece önemli bir hale gelmiştir.
Fayda siyasetiyle, güç alanında ilkelerle yarışmak zordur. Ancak kaçınılmazdır.