Erdoğan, “LGBT” ... “Yok böyle bir şey...” demiş ve eklemiş, çünkü, “bu ülke millidir, manevidir”...
Homoseksüellik ile millilik/gayri millilik arasında ilişki kuran ilk kişi değil Erdoğan
Bu bağı kuran kimi iktidar sahipleri tarihte hayırla anılmazlar.
Çoğu, değerlerine uygun toplum bir yaratmak için, temizlik, tasfiye, imha, saflaştırma politikalar izlemişlerdir, istemediklerine, eşcinsellere zulmetmişlerdir.
12 Eylül’de askeri cunta travestilere sahneyi yasaklamış, ev baskınlarıyla İstanbul’daki ve diğer büyük şehirlerde “temizliğe” kalkışmış, yakaladıklarını Eskişehir’e sürmüştü.
Hitler Almanya’sında eşcinseller pembe yıldızlı mahkum elbiselerle toplama kamplarına götürülmüş, çoğu gaz odalarında can vermişti.
Mussolini İtalya’sında “fedakar, savaşçı, eylemci erkek kültü”, sadece homoseksüellere değil, aklı selim sahibi herkese hayatı dar etmişti.
Stalin döneminde Sovyetlerle Birliği’nde eşcinsellik “hastalık” olarak nitelendirildi. 1934’ten 1986’ya kadar soruşturma ve kovuşturmalara konu oldu.
Bugün LGBT yürüyüşleri dünyanın bir çok ülkesinde on binlerce insanı topluyor. Eşcinsel ilişkiler hukuki düzenlemelere konu oluyor. Sözleşmelere güvence altına alınıyor. Nijerya gibi idam cezası getirmeye çalışan ülkelere karşı BM harekete geçiyor, ülkeler seferber oluyorlar.
Kilise, Hitler, Mussolini, Stalin istemediler diye yok olmadı, LGBT bireyler.
Erdoğan istemiyor diye de yok olmayacaklar.
Kaldı ki, sular doğal olarak meşruiyete doğru akıyor.
DW’den (https://www.dw.com/tr/dünyada-eşcinselliğin-kabul-görme-oranı-artıyor/a-53942107) bir alıntı:
“ABD’de 1981’de yapılan anketlerde toplumun sadece yüzde 7’si eşcinsellere olumlu bakıyordu. Fakat son otuz yılda, bir çok yapısal faktörün etkisiyle tetiklenen kültürel değişim sonucunda toplumun bakış açısı derin bir şekilde değişti.
Arjantin’de eşcinsellere olumlu bakış oranı yüzde 6’dan yüzde 39’a çıktı. İsveç’te nüfusun yüzde 27’si olumlu bakarken 2014’te oran yüzde 72’ye çıkmıştı.
2002 ile 2019 yıllarının karşılaştırıldığı araştırma sonuçlarına göre ABD’de eşcinsel bireylerin topluma dahil olduğunu düşünenlerin oranı 2002’de yüzde 51 iken 2019’da yüzde 72’ye yükseldi. Güney Kore’de yüzde 25’ten yüzde 44’e, Japonya’da yüzde 54’ten yüzde 68’e, Güney Afrika’da yüzde 33’ten yüzde 54’e, Almanya’da yüzde 83’ten yüzde 86’ya ve İngiltere’de yüzde 74’ten yüzde 86’ya çıktı.
Türkiye’de oran yüzde 25’e çıktı.
Bu kültürel değişimin toplumu düzenleyen kurallara sirayet etmesi çok zaman almadı...”
Demek ki var böyle bir şey...
“Yaşayanı” yok saymak, yok ilan etmek, yok olması için önlemler almak, toplumu baskıyla inşa etmeye kalmak, insanı baskıyla formatlamak, ne anlam taşır, nasıl isimlendirilir, burada ve dışarıda türlü örnekleri ve sıfatlarıyla biliriz.
Özgürlüğe verili kimlik işaret etmez.
Özgürlük tüm kimlikleri kuşatır.