Son dönemde Erdoğan’ın “neyi”, “neden” yaptığı, yanıtı belli olmayan bir soru halinde ortalıkta dolaştı durdu, hala dolaşıyor.
Önce Albayrak’ı gönderdi. Ağbal ve Elvan’ı ekonominin başına getirdi. Ekonomik politikalarda ve hukukta reform dönemi başlatacaklarını söyledi. Bu arada açılım döneminin güçlü isimlerinden Efgan Alâ’yı AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na atadı Takiben, uzun süre sonra ilk kez faizler (4,5 puan) artırıldı. Ancak, “enflasyonun nedeni faizdir” iddiasını sürdürmeye de devam etti. Sonra dümeni geriye kırdı. Çakıcı’nın mektubu ve Bahçeli’nin bu konudaki çıkışı karşısında sessiz kaldı. Sonra daha da ileri giderek Arınç’ın eleştirilerine patlamayla cevap verdi. Art arda, Cumhur ittifakını yücelten, tek adam sistemini, izlediği Kürt politikasını, yargının işleyişini savunan ve meydan okuyucu açıklamalar yaptı.
Nitekim bir süre sonra reform iddiasının önemli ölçüde ekonomiye endeksli olduğu anlaşıldı. Bununla birlikte kimi tahliyelere imkan verebilecek yargı reformunu lanse etti. Dahası ortalıkta kimi kritik konularda alternatif arayışlar içinde olduğuna dair kulis bilgileri var.
Velhasıl Erdoğan çelişkili işlevleri olan bir çok düğmeye aynı anda basıyor.
Neden?
Durumu, oy tabanının küçülmesi ve Biden’ın seçilmesi gibi yeni gelişmeler karşısında “panikleme” olarak değerlendirenler var.
Ancak, aynı durumu, kimi kaçınılmazlıklar karşısında, refleksif olarak, alternatifli bir çok adımın aynı anda atılması olarak değerlendirmek de mümkün. Bir ileri bir geri gidişlerin, tutarsızlıkların nedeni belki de bu. Reform iddiaları, asayişçi tavrı eleştiren partililere karşı çok sert tavır ve yaptırımların bir aradalığı belki de buradan kaynaklanıyor.
Erdoğan’ın siyaset masasındaki konumu da bu ihtimali destekliyor.
Hedefi ve ufku ne olursa olsun cumhurbaşkanının önünde kısa vadede iki kaçınılmazlık var.
İlki iç siyasi dinamiklerle, özellikle MHP’yle yaptığı ittifak meselesiyle ilgilidir.
Varlıkları iktidara endeksli iki liderin birbirlerine olan ihtiyaçları mutlak. Mevcut seçmen eğilimleri dikkate alınacak olursa, MHP, AK Parti olmadan meclise bile giremez durumda. Erdoğan’ın ise MHP’siz başkanlık seçimini kazanması mümkün değil. Bu durum, Erdoğan’ın pragmatizminin sınırlarını çizmektedir. Beştepe, kritik konularda, bölgede, uluslararası sahada, her ne adım atacaksa, MHP’yi de ikna etmek, onunla hareket etmek zorundadır.
İkinci kaçınılmazlık, dış siyasi dinamiklere ilişkindir.
Trump’ın gidişi Biden’in gelişiyle, ufukta, Türkiye için, kimi kritik sahalarda denge değişikleri görünmekte ve bu çerçevede AK Parti’nin jeopolitik stratejisini ciddi bir sınav beklemektedir. S-400’ler, F-15’ler, Kıbrıs/Maraş, Doğu Akdeniz gibi konularda en önemlisi dış Kürtler meselesinde veya Türkiye’nin bağımsız değişken gibi hareket edemediği Suriye-Rojava’da, ABD’nin yeni politikaları önemli ve belirleyici olacaktır.
Türk siyasal sistemi, bu politikalara uyum sağlama çabası göstermek durumundadır. Şu ifade daha doğru olur: Yeni dönem Türkiye-ABD ilişkileri, geçmiş deneyimlerin gösterdiği üzere, karşılıklı tutum tavizlerini beraberinde getirecektir. Ancak mevcut verilerle bu konuda büyük adımları atmak (büyük ihtimalle) Türkiye’ye düşebilir. Bu ise Kürt meselesi, Suriye’deki Kürt politikası olmak üzere başta olmak hükümetin izlediği bir çok politikayı etkiler.
Bu tabloya AB’yle olan ilişkileri de eklemek gerekir. “Mavi Vatan” hamleleri, Türkiye’yi Yunanistan yanında Fransa’yla açık düşmanlık ilişkisine itti. Bugüne kadar AB içindeki çatlaklar (özellikle Fransa-Almanya) üzerine oynayarak yol alan Ankara’nın önündeki imkanlar git gide azalmaktadır. AB içi tutumlar ve AB ABD stratejileri birbirine yaklaşmaktadır.
Sonuç olarak söz konusu iki kaçınılmazlık iki hususa işaret eder:
1. Aralık ortasında yapılacak AB zirvesi ile Ocak’ta başlayacak Biden döneminin ima ettikleri, Cumhur İttifakı’nın Yeni Türkiye iddiasıyla karşı karşıya gelecek gibi görünmektedir.
2. Uyum siyaseti ya da atılacak adımlar bakımından, iç siyasi dinamikler ile dış siyasi dinamikler arasında bir paradoks bulunmaktadır.
Erdoğan’ın, alternatifli, zaman zaman çelişik hamleleri aynı anda yapması, muhtemelen bu hususlara yönelik tedbirlerdir. Esnek yeni politikalar kadar milliyetçi sert kabarmalara aynı oranda açık bir döneme giriyoruz.
Bakalım nereye doğru gideceğiz?