Madem tartışılıyor, tekrar yazmakta ve gündeme getirmekte fayda var.
Türkiye’nin kuvvetli bir askeri müdahale hafızası var. Bu müdahalelerin/müdahale girişimlerinin iki formatı oldu ülkede. İlki ordu kurumunun bütün olarak hareket ettiği resmi ideoloji yönelimli müdahalelerdi. İkinci format, ordu içindeki cuntalar ya da orduyu kullanan farklı güç merkezlerinin darbe girişimlerinden oluştu. Son darbe girişimi bu ikinci format, ordunun siyasi kullanımı çerçevesinde karşımıza çıktı. Bu girişim ordunun, kurum olarak ele geçirildiğini ve iflas noktasına geldiğini gösteriyordu. Darbe girişimi bir yandan, girişim sonrası yaşanan büyük tasfiye (personelin yarıdan fazlası darbeyle ilişkili olduğu gerekçesiyle ordudan atıldı) diğer yandan, ülke tarihinin en büyük büyük devlet, güvenlik, asker krizini tetikledi.
Ve yeni girdilerle, yeni bir siyasi resim oluşmaya başladı.
Devlette yaşanan kurumsal iflas sonucu, (Gülenci, Kürt hareketi gibi) türlü tehditler karşısında, o güne kadar esasen çatışma halinde olan güçler (iktidardaki muhafazakarla modernist generaller), “devlet merkezli bir siyaset ittifakı”, diğer ifadeyle bir siyasi ittifak kurdular.
Bu şemsiye altında ordu personel yapısında yaşanan büyük değişim yaşandı. Gülenciler Kemalist grupları kısmen tasfiye etmişti, girişim sonrası bu kez (muhtemelen yine kısmen) Gülenciler tasfiye edildi. Yeni alımlar ve yeni kurumlar üzerinden yeni bir ordu dokusu inşa edilmeye girişildi.
Asker-siyaset ilişkilerini ve askeri kurumu düzenleyen yasal mevzuat askerin siyasi iktidara bağımlılığı çerçevesinde hızlı ancak radikal biçimde elden geçirildi. Olağanüstü hal kararnameleriyle askeri kurumun özerkliği kaldırıldı, askeri okullar kapatıldı, ordu kademelerinin ayrı kollardan siyasi iktidara bağımlılığı artırıldı. Askeri vesayet, darbe, müdahale, özerklik gibi durumların önünü alma, ordunun siyasi amaçla kullanılma kapıların kapama hedeflendi.
Bu süreçle birlikte karşımızda birbirini besleyen iki soru şekillendi.
1.Askerin siyasete müdahale defteri kapanmış mıdır veya askerin kedisine atfettiği siyasi işlev bitmiş midir? 2. Yeni ordu dokusu siyasi ve ideolojik bakımından nasıl bir bünyeye işaret etmektedir?
Kabul etmek gerekir: Köklü geleneklerde köklü değişimler kolay gerçekleşmez. Yasal formüller ve hızlı yapı ve kadro değişiklikleriyle kurum kültürü, konumuz bakımından subay kimliği bir anda değişmez. Tersine bu kültür direnir, hatta yeni düzeni kendisine uyarlayabilir. Nitekim, Harp Okulları kapatıldıktan sonra açılan Milli Savunma Üniversitesi’nde modernist subayların atanan sivil muhafazakar öğretim üyeleriyle gerilimler, alan koruma, egemen olma mücadelesi yaşandığı bilinir.
Bir dönem, özellikle 2018-2020 arası ordunun yeni yapılanması üzerinde uzun uzun durmuş, derin bir bir soruna dikkat çekmek istemiştim. Ancak yaygın “asker işi bitti” kanaatinden dolayı, pek hedefime ulaşmamıştım.
8 Ocak 2018 tarihli yazımın bir kısmı şöyleydi örneğin ve işaret ettiği mesele bugün hala olduğu yerde duruyor:
“Eski Savunma Bakanı Canikli’nin verdiği bilgilere göre (2017 ve 2018 yıllarında) 14.816 subay-astsubay dış kaynaktan karşılanmıştır. (2018’de) 5.333 subay-astsubay ise yeni açılan Milli Savunma Üniversitesi’den mezun olmuştur. Toplam rakam 20.000 civarındadır. Yeni girenlerin büyük çoğunluğu herhangi bir askeri kurum kültürü ve tezgahından geçmemiştir. Zira dış kaynaktan karşılanan subay ve astsubaylar sınav, güvenlik soruşturması (ideolojik aşama), mülakat (sadakat aşaması) sonrası, sadece 6 aylık kursla nasb edilmişler ve göreve başlamışlardır. Milli Savunma Üniversitesi’nden mezun olanlar da sadece 2 yıllık hızlandırılmış eğitimle mezun olmuşlardır.
Yeni alınan diğer 30.000 kişinin ezici çoğunluğu ise uzman ve sözleşmeli personel olarak alınan gönüllülerdir. Gönüllüler, fiziki yeterlilik, motivasyon, ideolojik ve politik sadakat, milli değerler testi esasına göre alınmışlardır. Bu rakamlara göre ordunun profesyonel asker yapısında 2016 öncesine oranla önemli bir değişiklik yaşanmıştır. Subay-astsubay oranı sözleşmeliler ve uzmanlar karşısında yüzde 60’tan yüzde 40 düşmüştür.
Bu alım koşullarında alt rütbelerde şişme olmaması için Milli Savunma Bakanına, rütbe bekleme süresini dikkate almadan terfi yetkisi verilmiştir.
Muhtemel iki sonuç şudur:
Subay kalitesinde ve kurumsal kültürde dolaylı düşüş, buna paralel olarak ve alım yöntemleri dikkate alınırsa farklı kollardan/eğilimlerden siyasallaşma/gruplaşma riskinde artış…’
Bir diğer boyut önümüzdeki yazıya…