2023’ün sonuna geldik.
Dünya hali malum. Kötü bir evreden geçiyoruz.
Ülke hali keza… Enflasyon hala yüzde 65’lerde, ücret artışları bu oranın çok gerisinden koşuyor, fakirleşme devam ediyor. Hukuk ve adalet düzeni içler acısı halde.
İç siyasete gelince…
2023’ün seçim öncesi ve seçim sonrası olmak üzere iki evre içerdi.
Seçim öncesi demokrasi bakımından değişim umutları ve siyasete inanç zirvedeydi.
Seçim sonrasına ise umutsuzluk ve bir tür depolitizasyon hakim oldu.
Seçim öncesinde, bir yanda, kültür savaşlarının ötesine geçen otoriter ve demokratik siyasete yönelik seçmen ayrışması, küresel nedenler ve pandemi baskısıyla 2021’de patlayan, Erdoğan’ın, ekonomik piyasa ekonomisi kurallarıyla inatlaşmasıyla büyüyen ekonomik kriz, ülkeyi psikolojik olarak muhtemel bir iktidar değişimi iklimine sokmuştu. Öte yandan, sağdan sola farklı ideolojik kökenli muhalif siyasi partilerin Türk siyasi tarihinde nadir görülen biçimde bir “demokrasi ve restorasyon cephesi” oluşturup bir araya gelmeleri, yüzde 10 civarında seçmen gücü olan Kürt siyasi partisi HDP’nin desteğini almaları yıllar sonra ilk kez muhalefetin seçim öncesi psikolojik üstünlüğü ele geçirmesine yol açmıştı
Seçim sonuçları, bu koşullarda, muhalif kesimde bir “şok”, iktidar kesimde bir “özgüven katlanması” etkisi yaptı.
Şokun kısa vadede etkileri, umutsuzluğun kronikleşmesi, özgüven kaybı ve siyasi motivasyon düşüklüğü oldu. Şokun, bu çerçevede, bugüne uzanan, mevcut siyasi iklimi etkileyen üç sonucu olduğu söylenebilir.
İlki, toplumsal düzeyde “siyasetten soğuma hali”dir.
İkincisi muhalif siyasi partiler düzeyinde ortaya çıkan siyasete dair kriz hali”dir. Bu, kimi partilerde silikleşme veya umut öznesi olmaktan çıkma, diğerlerinde ağır iç politik sarsılma ve dağılma, bir başkasında içeriksiz söylem siyasetine dayalı lider ve yönetim kadrosu değişimi olarak karşımıza çıktı.
Üçüncüsü siyasi iktidara yönelik büyük itirazların, çıkışların, demokratik ve anayasal ihlal iddialarının yanında, bir “kabul hali”nin iyice filizlenmesi oldu.
Madalyonun öte yüzüne, iktidarı destekleyen kesimlere ve dış dünyaya gelince…
Orada olan da adım adım olan şudur:
Bir. Erdoğan ve iktidarı, iş dünyasında, uluslararası arenada, hatta Kürt siyasetçiler bakımından iş birliği ve uyumun kaçınılmaz olduğu bir güç merkezi olarak kabullenilmeye başladı.
İki. İktidarı destekleyen kesimde yükselen özgüven hali, muhafazakarlık, milliyetçilik ve otoriterliğin iyiden iyiye doğal toplumsal-siyasal hal olarak kabul ve talep görmesine, hakim dalgaya dönüşmesine yol açtı.
Siyasi lider endeksli disiplinli toplum-otoriter siyaset-milliyetçi dalga üçlüsü, Türkiye’nin yeni ve doğal tarihsel yolu görülmeye başladı.
Hem iktidara destek veren grupları hem muhalif kesimi kuşatan seçim sonrası hakim toplumsal-siyasal dalganın şöyle bir özelliği de var:
Siyasete yönelik sokaktaki algı ve dikkat, iç çatışma ve ayrışma konularından Türkiye öznesi etrafında güç politikalarına dair makro ve devlete /devlet politikalarına yönelik hususlara kaymaya başladı. Devlet-siyaset veya iktidar eklemlenmesi muhalif kesim tarafından da kısmen kabul görmeye başladı. Bunlar karşısında kamusal alan değer kavgaları, Kürt sorunu ikincil plana kaydı.
Dünyayla uyumlu bir Türkiye bu…
Hatta yeni siyasi hallerin model ülkesi Türkiye…
2024’e böyle başlıyoruz.