Mithat Cemal Kuntay “Üç İstanbul” eserinde ikinci Abdülhamit Osmanlı’sı için “ fennin çelik dişi dinin çürük kafasını delik deşik ediyordu.” diyor. Kuntay bu sözleriyle kahramanının ağzından gelişmiş Avrupa ile gittikçe gücünü kaybeden Osmanlı’yı karşılaştırıyor.
Coğrafi Keşifler sonrası kurduğu sömürgelerle besilenip palazlanan, Aydınlanma Çağı’yla bilimde gelişip dini dünyadan tard edip dünyanın tanrısı olmaya soyunan Avrupa ile karşılaşan her uygarlık, devlet, kıta; Batı’nın çelik dişlileri arasında var olma mücadelesi girmiş. Kimi tamamen Batı’nın her söylediğini doğru kabul edip zamanla özgür iradesini gönüllü köleliğe dönüştürmüş kimi uyumlu bir yol, uzlaşma aramış kimi de dişe diş mücadele vermiş.
Fennin çelik dişlilerini elinde bulunduran sömürgeci zihniyetin insana dair bir kırmızı çizgisi yoktu. Bir tek gayesi vardı o da gittiği ülkelerin topraklarına el koyup insanlarını kendileri için çalışan gönüllü kölelere dönüştürmekti.
Batı limanlarından yelken alan gemilerde daima din adamları ve eğitmenler geminin saygın kişileriydi. Yerli halkın bilincini ve kalbini kilise ve okullarla işgal ediyorlardı. Önce yerli insanları inançlarından edip kimliklerine kişiliklerine düşüncelerine ruhlarına kendi üstünlüğünü tanrı adına kabul ettiriyorlardı. Üstünlüğünü kabul ettirdikten sonra fennin çelik dişlileriyle toprağına el koyup köleleştirmekte mahirdiler .
Senegalli yazar Şeyh Hamidu Kan’ın “Mahrem Macera” eseri uygar beyazların saldırısına uğrayan ülkesinin yaşadığı serüveni anlatıyor.
Eski okul-yeni okul çatışması sembolünden yola çıkan yazar iki kültür çatışması üzerine bina ediyor eserini. Yöneticilerin yeni okula çocuklarını göndermeyi tercih etmelerine karşılık medrese kendi varlığının gerekliliğini “Ocağımızda çocuklara öğrettiğimiz şey Allah yoludur. Yabancı okullarda unuttukları şey ise bizzat kendileridir.” Medrese, varlığının artık rağbet görmediğinin farkında. Beyaz adamın ölüm kusan çelik dişlilerine karşı koyacak gücü de yok. Beyaz adam onların topraklarına girdiğinde yerlilerin kılıç kullanmasına dahi müsaade etmeden onları öldürüyor, topraklarına el koyuyor, yeni bir düzen kuruyor. Beyaz adama karşı koyacak güce medrese hazırlıksız yakalanmıştır. Allah’ın varlığı ve dini öğreti dışında beyaz adama karşı koyacak yerlilerin yenilmelerine engel olacak yeni bir silahı söylemi yok. Yerli halk medreseye karşı saygısını korumakla birlikte yeni gelenlere de heves etmektedir. Beyaz adamın gücü, söylemi yerlilerin iştahını kabartmaktadır.
Ülkenin kraliçesi:” Yabancı okul yeni gelenlerin ( Batılıların) bize açtığı bir savaş biçimidir. Yabancı okullardan nefret ediyorum. Ancak bize hem sanat bilgisini hem silah kullanmasını hem zenginliğe ve vücut sağlığına kavuşmayı öğretecek yabancı okullara en iyi tohumlarımız, en değerli tarlalarımız olan çocuklarımızı göndermekten yanayım.” diyerek tavrını ve ülkedeki rüzgarı beyaz adamın okullarından yana savuruyor.
Kraliçe sözlerini eyleme dönüştürmek için yeğenini medreseden alıp yabancı okullara vererek öncülük ediyor halka.
Roman, Samba Diallo’nun Batı okullarına gittikten sonra yaşadığı değişimi, yabancılaşmayı, Fransa’ya gittikten sonra ülkesiyle olan göbek bağını kesmesini kültür çatışması üzerinden dile getiriyor.
Roman kahramanı, ülkemizin modernleşme adına yaşadıkları ile paralel bir yabancılaşma macerası yaşıyor. Osmanlı ile başlayan yabancı okullara rağbet Cumhuriyet ile ivme kazanmış. Yabancı okullara çocuklarını ülkenin ileri gelenleri göndererek öncülük etmişler.
Doğup büyüdüğüm Doğu Anadolu’da da Cumhuriyet okullarını en çok eleştiren şeyhler ve ağalar çocuklarını önce gönderdi dünya serveti için.
Yabancı okulların İslam coğrafyasında rağbet görmesi farklı kıtalarda da olsa benzer yöntemler izlemiştir.
Ülkemizde yine yabancı okullarda eğitim görenler devlet desteğiyle ve Avrupa’nın bize pazarlamasıyla hep el üstünde tutulmuştur. Yüne de bir Cemil Meriç kadar olamadılar.
Bir ecnebi okulu ile anılmak onlara üstünlük kazandırmış ülkemizde talebi olan insanlar haline getirmiştir onları.
Dönüp baktığımızda iki asra yakındır bu macerayı yaşıyor Türkiye coğrafyası. Virüs ile mücadele ettiğimiz bu günlerde rüzgarın yönü değişiyor gibi. Fennin çelik dişlileri paslanıp halkı adına işlevini yitirme aşamasına girme eğilimi gösteriyor. Cemil Meriç’in “Bu Ülke”si hayat veriyor ülkeye.
Meslek liselerimizde imal edilen erzaklar fennin çelik dişli ülkelerine yardım amaçlı gidiyorsa
Maarifimizin estirdiği bu rüzgarı daha fazla besleyip çoğaltmamız lazım.