Sayın Milli Eğitim Bakanımız sosyal medyada güzel paylaşımlarıyla öğrencilere, velilere, öğretmenlere çam sakızı çoban armağanı gönle dokundurucu paylaşımlarda bulunuyor, bilgi verip rehberlik yapıyor. Kısa paylaşımları eğitim felsefesine dair yaşayıcı bilgiler de içeriyor.
Geçtiğimiz günlerde bir paylaşımında:
“Taarruz helikopteri ve muharip uçakların üretiminde görev alabilecek teknisyenler artık Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerimizde yetişecek.
Programlarımızı savunma sanayiinin ihtiyaçlarına göre düzenliyor, sektörel işbirlikleri yaparak gençlerimizin gücünü göklere taşıyoruz.” bilgisini verdi.
Okul sıralarında yetişen çocukların ülkemiz için üretime umut olmaları bizi sevindiriyor. Eğitime dair umutlarımızı arttırıyor. Bu toprakların, doğurduğu, beslediği, büyüttüğü gençlerin kendi topraklarına sahip çıkması, ülkesini savunma sanayisi gibi önemli bir alanda ele güne muhtaç etmemesi yüzümüzü güldürüyor.
Evrensel bilgiye yerli yoldan gitmek gelecek nesillerin de yetiştiriciliğine bir yol açmadır.
Bilgi evrensel, lakin evrensele giden yol yerli üretimden geçmektedir, geçmelidir de . Yerlilik hem okullarımızın besleyicilik, yenilenme, günün dünyasına lider olma özelliğini geliştirir hem de ülkemizin temel ihtiyaçlarını sıralarımızda yetişen gençler tarafından karşılamasını sağlar diyeyim ve asıl mevzuya geçeyim.
Geçtiğimiz hafta Ege’den başlayıp Diyarbakır’a uzanan bir yol seyahati yaptım. Aydın’dan başlayan zeytin, incir yetiştiriciliği Diyarbakır’da karpuz buğday tarlaları ile devam ediyor. Topraklarımızın mayasında ziraat var. Bizden önce Anadolu’da yaşayan uygarlıklarda, bizde bu toprakların hamurunda yetişen zirai ürünler ile hayat bulduk. Anadolu topraklarının havası, suyu, ziraati ile nevşünema olduk. Hal böyle iken maarif kitaplarımız sıralarda oturduğumuz andan itibaren geri kalmışlığımızı geliri az olan ziraat ile uğraşma nedenine bağlayıp bizi topraktan soğuttular. Sıralarda eğitim için oturan gençlere çağı yakalamak -kendi ekonomik değerlerine gözlerini kapatıp- sanayi toplumu olmanın dışında diğer sektörel alanlar sildirildi. Halen de sanayi dışında gelişmenin mümkün olmayacağı olmayacağı algısı veriliyor sıralarda yetişen gençlere. Elbette sanayi çağın olmazsa olmazlarından. Lakin sanayi ile uğraşmak geleneksel ekonomik değerlerimizi oluruna bırakmak, geliştirmemek ya da terk etmek anlamına gelmiyor. Hollanda, İsviçre, Almanya gibi ülkelerin ihracatında sanayi ürünleri dışında tarım sektöründeki ürünlerde yer almakta. Tarım ile uğraşmak dışlanan bir sektör olmanın ötesinde insanlar sektöre teşvik edilmektedir. Maalesef taşrada gençlerimiz kendi topraklarında ziraat sektöründe çalışıp kendi işinin patronu olmak yerine tarım ve hayvancılığa burun kıvırıp kentlere gitmenin oralarda çalışmanın hayalini kurmaktalar. Bunda eğitimin oluşturduğu yanlış algının payı yok denilmez .
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde, Türkiye'nin karasal büyüklüğünün (769 milyon 632 bin dekar) yüzde 31,1'i tarım alanlarından oluşuyor. 239 milyon 430 bin 535 dekarla Türkiye'nin tarım alanı, neredeyse Birleşik Krallık'ın toplam karasal alanına (241 milyon 930 bin dekar) yakın bulunuyor.
Hal böyle iken tarımın ülke ekonomisindeki yeri ihracattan ithalata kadar geriledi. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ile Birleşmiş Milletler BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) yayınladığı 2018 yılı verilerine göre, Türkiye tarımsal üretimde dışa bağımlı bir görüntü çiziyor. Türkiye'de sadece şeker üretimi tüketimden fazla.
Veriler gösteriyor ki bereketli Anadolu toprakları işlevine uygun işlenmiyor, topraklarımız kendi kaderine terk edilmiş.
Yetersiz ziraat okulları, ziraat okullarında eğitim gören öğrencilerin müfredat kitapları dışında toprak, tarla, ağıl, hayvan görmeden okullardan mezun edilmesi de tarımın hak ettiği değeri görmesini engelliyor. Tarım ve hayvancılıktan anlamayan kişilere verilen ve amacına hizmet etmeyen hibeler, bedava hayvan sahibi olmak için sıraya girip hayvan sahibi olan insanlar, tohum parası alıp tarla yüzü görmeyen insanlardan sebep tarlalarımız, meralarımız ülke ekonomisine katkıda boynu bükükler.
Hemen hemen her ilimizde lise, üniversite diploması verme dışında bir işlevi olmayan okullar var. Bu okullar her ilde yetiştirilen tarım ve hayvancılık liselerine dönüştürülebilir. Ya da çiftliklerin içinde okullar açılabilir. Çay tarlaları içinde çay lisesi, zeytin bağları içinde zeytin lisesi, Van Gogh’un altın sarısını andıran buğday tarlaları içinde tahıl liselerinin açılması hem topraklarımızın yüzünü güldürür hem ülke ekonomisini tarım alanında dışa bağımlılıktan kurtardığı gibi dışsatıma taşır.
Öğrenciler doğdukları topraklarda uygulamalı eğitim görüp topraklarını üretime dönüştürür. Meslek sahibi akademik bilgiye sahip bilinçli çiftçiler yetişir.
Aşık Veysel Kara Toprak şiirindeki “...Dileğin varsa iste Allah’tan / Almak için uzak gitme topraktan...” çağrısını da ekleyelim meramımızı anlatmaya.
Ziya Hoca’dan Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli Bey’den Anadolu toprakları kendisine hayat verecek, nevşunema bulmasını sağlayacak öğrenciler yetişmesini bekliyor.