Türkçe kelimelerin etki gücüne inanmadığınızdan mıdır yoksa yabancı dile hayranlığımızdan mıdır birçok kelimenin İngilizcesini kullanmayı hastalık haline getirdik. Bu hastalık kimi zaman devlet eliyle gerçekleşiyor. Türkçenin kalesi MEB’in “vizyon” ve “lansman” kelimeleriyle kendini ifade etmesi bu hastalıklardan biri.
Geçtiğimiz hafta ayakları yerden kesen Teknofest (teknoloji festivalinin kısaltılmış hali) de bunlardan biriydi. Festival; İngilizce bir kelime olup şenlik, bayram anlamına geliyor. Teknoloji şenliği demek varken Teknofest demek devlet nezdinde daha itibarlı görüldü.
Gelelim meselemize. İstanbul hareketli bir teknoloji haftası yaşadı.
Panolar şehir insanını “teknofest”e çağırdı, televizyonlar teknofestle ilgili hayretimiz haberler sundu. Okullar, öğrenci taşıdı teknofeste. Sonuç bir milyon yedi yüz bin kişi teknofesti ziyaret etti.
Eğitim öğretim teknoloji derken bizde bir günümüzü teknofeste ayırdık. Oradaki heyecan, öğrenci cıvıllığı, insanların teknolojiye ilgileri görmeye değerdi. Devasa bir alanda; öğrenciler, sivil toplum örgütleri, belediyeler, devlet kuruluşları, özel kurumlar kuruluşlar, ... hasılı yok yok.
Naralar, nutuklar, milliyetçi söylemler, dünyaya meydan okumalar, kahramanlar... Uçak sörfleri, helikopter eşliğinde komando gösterileri... Ayaklar yerde gözler havada. Helikopter gösterilerinin şovunun uçaklardan aşağı kalır yanı yoktu. Komandolar eşliğinde güç gösteri şovuna gençler alkışlar, fotoğraflar, video çekimleri ile destek veriyordu.
Teknofest amacını, Türkiye’de gençlerin millî teknoloji üretme ve geliştirme konusuna ilgilerinin artmasını sağlamak olarak açıklıyor. Alanda bu amaç hayli hissediliyor. Giden öğrencilere; teknolojinin bilime uyarlanması, teknolojiye ilgi, proje geliştirme, mucit olma konusunda güçlü bir motivasyon sağlıyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın teknofestte
“Teknolojinin pazarı değil üreticisi olmak istiyoruz" sözleri de teknofestin amacını özetliyordu. Ülkemizin uzun süredir üzerinde durduğu savunma ihtiyacımızı yerli ve milli üretim araçlarımızla karşılama teknofesti savunma sanayi ağırlıklı festivale dönüştürmüş. Sanayi ağrılıklı araçların, silahların, uçakların, füzelerin, tankların sergilendiği; insan temasının, ihmal edildiği bir festival eleştirisi de yapabiliriz. İnsan teması, silahların gölgesinde kalmış.
Üniversite ve lise öğrencilerinin, teknolojiyi insan hayatını kolaylaştırma adına kullanma projeleri, gençlere icatlarını ifade etme alanı ziyaretçi öğrencilere örnek model oluşturuyor. Teknolojinin tıp biliminde insanlığın yararı için kullanılan aletler insana gelecek adına umut veriyor.
Gençlerin teknolojiye olağanüstülük affetmeleri teknolojinin gidişatının yanlışlığını gençlere eleştirme öngörürlülüğünü engellemiyor değil.
Robot teması son yollarda bir tabuya dönüştürülmüş. Bazı firmaların robota yükledikleri anlam ve görevleri görünce :
“Robotlar bizim adımıza her şeyi yaptıklarını fark ettiklerinde bize hizmet etmekten vazgeçme savaşı verip dünyayı insanlardan arındırma savaşı verebilirler.” dispotyası insanın zihninde canlanıyor.
İlerleyen yollarda teknofestte insan temasının teknolojinin önüne çıkarılması teknoloji şenliğinin amacına uygun bir hale dönüşmesi açısından ülkemiz adına da insanlık adına da yararlı olacaktır.
Elektrik savaşları
İlkokuldayken okul kitaplarında okuduğum “Thomas Edison, 1879 yılında elektrik ampulü icat etti.” bilgisi bana samimi, doğal, candan, insani bir buluş olarak heyecan vermişti. İnsanlığın yararına özveride bulunmuş bir insan olarak zihnimde canlandırmıştım Edisonu.
TRT Belgesel’de izlediğim biyografik belgesel ve geçen hafta vizyona giren “Elektrik Savaşları” filmini izlediğimde çocukluğumdaki izlenim tamamen kayboldu.
“Gökyüzünde parlayan şeyleri kavanoza hapsettik.” sözleriyle ampülü tarif eden Edison “Birini öldüren cihaz asla yapmam.” kararlılığı, çıkarlar devreye girince havada kalıyor.
Rakip şirketi karalamak, başarısızlığa mahkum etmek için “İdam koltuğu”nun fikir danışmanı oluyor.
Sermaye sahibine “ Ben mucizeleri gerçekleştirim sen de parayı verirsin.” sözleriyle daha fazla para kazanmanın peşinde olduğu bir ahlaksız tüccara dönüşüyor.
Film ve belgeselin bende uyandırdığı izlenim; kaybetmemek için, rekabetin kazananı olmak için, ucuz üretim için, adının kalıcı olması için, mabed konumuna getirdikleri şirketlerinin kazancı için her yol mübah. “Basit bir göçmen” olarak gördükleri ve elektrik akımının mucidi Nicola Tesla’nın düşüncelerini patentlerini çalıp kazançlarına dolar üstüne dolar katarken Tesla’yı dışlayarak otel odasında borç içinde ölmeye itiyorlar. Bugün kullandığımız kablosuz WiFi hatlarının dahi fikir babası Tesla.
“Yaratılmış sihir” kazancın, paranın, rekabetin, ün elde etmenin, adını kalıcı hale getirmenin, evladı olarak dünyaya gelmiş. Sermayenin çarklarını çalıştırdığı içinde günümüze kadar geliştirilerek olagelmiş.
Elektrik Savaşları filmi; izleyen öğretmen, öğrenci ve ebeveynlerin fikir hayatına, farkındalıklarına 19. yüzyıldan günümüze pozitif bir enerji akımı sağlayacaktır.