Üç aylık aradan sonra nihayet okullar açıldı. 18 Milyona yakın öğrenci ve 950 bine yakın öğretmen ders başı yaptı. Türkiye nüfusunun dörtte biri okula gidiyor. Başka bir tabirle dört kişiden birimiz okula gidiyoruz. Hasılı gençlik enerjisi yüksek bir ülkeyiz.
Nurettin Topçu “Türkiye’nin Maarif Davası” eserinde: “Dünyada hiçbir fetih, kaderin sırrına vakıf olanlar için sınıf kapısını açmak kadar şerefli değildir.” diyor. Türkiye’nin hayallerini hedeflere, hedeflerini gerçeğe dönüştürecek olan gençlere yeni fetihler için sınıfların kapıları açıldı. Öğrenciler; sıralarda yeni hayaller kurup yeni dünyalara yelken açacaklar. Yeni kıtalar, gezegenler, masallar ülkesine fethe koyulacaklar. Bazen kitaplar arasında kaybolacak bazen ak deftere kayıplarını yazacaklar. Ahşap masada; defter, kalem, silgi uyum içinde. Kara tahtalar akıllı tahtalar ile yan yana. Tebeşir tozları el çırpıntısına rağmen çocukların üstüne sinecek. Okul; öğrenciler ve öğretmenlerle hayat buluyor.
Eğitim sistemimiz bu kadar romantik değil deyip itirazınızı yükseltebilirsiniz. Haklısınız. Her sistem sorunlarıyla vardır ve sorunlarıyla birlikte yaşar. Sistem devam ederken kendinden kaynaklanan sorunlara da çözüm üretir. Eğitim sorunu, yalnız bizim ülkede yok. Tüm dünya ülkelerinin sorunu. En gelişmiş ülkelerden en geri kalmış ülkelere kadar eğitim sorununu yaşamayan ülke var mı? Örnek eğitim modeli olarak gösterilen 5 milyon nüfuslu Finlandiya, öğrenciler arasında intiharların en çok yaşandığı ülke. Amerika’da eğitim mutlu azınlık için diğer öğrenciler ve siyahi vatandaşlar sıraları dolduruyor. Almanya, Fransa gibi Avrupa’nın lider ülkeleri işçi çocuklarının eğitim sorununu yıllardır çözebilmiş değil. 198O’li yıllarda bizimle aynı ekonomik yapıya sahip Güney Kore’de ezber dahil yedi yirmi dört çocuklar; okul, dersane arasında durmaksızın gece geç saatlere kadar ders çalışıyor.
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk Bey eğitimin içinden gelen biri. Eğitimin sorunlarını bilen Türk eğitim mutfağından yetişen bir entellektüel. Dünya eğitimini de vakıf. Ziya Selçuk Bey eğitim sorunlarımızın çözümü için bir şans. Türkiye’de eğitim sorunlarını sıralayıp bir kişiyi bir partiyi suçlayıp taş atmakla da eğitim sorunlarımızı çözemeyiz. Eğitimci Ali Koç Bey’in söylediklerine destekle: "Türkiye'nin eğitim sorunları bir kişinin omuzuna yüklenemeyecek kadar büyük. Yükü hocanın sırtına yükleyip kenardan izleyemeyiz. Omuz vereceğiz.” Yapıcı olmak adına siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, belediyelerin, valiliklerin, muhtarlıkların, emniyetin... kısaca herkesin eğitim sorunlarımızın çözümü için omuz vermesi gerekir.
Aile ve okul çocuklarımızın eğitilip kimlik, kişilik kazandığı yuvalardır. Birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Birinin eksiği çocuğun hayati vitaminini almaması gibidir. Ebeveynlerin çocukları okula bırakarak her şeyi okuldan beklemeleri hata olduğu gibi öğretmenlerin de ebeveyni suçlaması hata. Bu çocuklar bizim. Eğitiminden hepimiz sorumluyuz. Ailenin aktif bir şekilde yer almadığı öğretimin başarı şansı yoktur. Doğru davranış kazandırılmış öğrenci eğitilmeye hazır öğrencidir. Ebeveyn tarafından duygularını ve düşüncelerini doğru kullanarak yetiştirilmiş öğrencinin okul başarısı yüksek olur.
Günümüzde öğretmenin de rolü değişti. Öğretmen artık sadece kitabi bilgileri aktaran, bilginin mutlak merkezi değildir. Öğretmenlik; eğitimi ve öğrencilerin hayata hazırlamasını kolaylaştıran rehberdir. Yol arkadaşıdır. Öğrencilerin bulunduğu yaş aralığını göz önünde bulunduran öğretmenler ergenlik döneminin patlamalarında öğrenciye doğru tepkiyi vererek onları doğru yöneten lider kişilerdir. Zihinsel gıdanın özümsenmesi için öğretmen asrın rolüne uygun kendini yenileyen bir entelektüeldir. Tolstoy’un 1890’lı yıllarda yaptığı "Günümüzün modern çağında bilgi daha karmaşık hale geldi. Öğretmenler, okullar bilgiyi aktarmada aynı yöntemi kullanmamalı" tespiti günümüz için de geçerli.
Yeni bir eğitim öğretim döneminde hepimizin yapıcı olmak adına söylemimizi davranışlarımızı düşüncelerimizi önyargısızlaştırarak yenilemeliyiz.