Türkiye’de çocuk yayınları büyük bir ticari sektöre dönüşmüş durumda.
Kitap okumanın öğrencinin hayatındaki yeri pazar sektörünün başvurduğu ilk cümle.
Edebi ve insani kalitesi çok yüksek kitap yayını yapan yayınevleri yanında salt ticari amaçla niteliksiz kitap yayını yapan yayınevleri de var.
Büyük pazarda ahlaklı olanının yanında ahlaksız olanı da kendine yer açma uğraşı veriyor.
Eğitimin gidişatına baktığımızda
“kitap okumak” eğitimde amaca ulaşmada daima özne olarak yerini koruyacaktır.
Türkiye’de çocuk yayınları deyince akla gelen ilk yayınevleriden biri . Yıllardır çocuklara bu yayınevinin kitaplarını okuyor ve öneriyorum. Uzun süredir aynı yayınevinin yayınladığı çocuklar ile birlikte ele alıp değerler eğitimini işlediğimiz “Nasreddin Hoca ile Düşünmeyi Öğrenmek” adlı bir kitabı var. Kitap, Nasreddin Hoca’nın fıkralarından yola çıkarak çocuklara farkındalık yaratıyor. Çocukları kendileriyle yüzleştirip doğru ve yanlış davranışı çocuğa sorgulatıyor. Çocuğa soru sordurup davranışının ne kadar doğru olup olmadığını yine çocuğa cevaplandırıyor.
Türkiye’de çocuk ile iletişim dili geliştirerek ilerleyen nadir kitaplardan biri.
Mevzuya gelelim. Kitaba yeni başlayacağımız çocuklara aynı kitaptan birer tane aldırdım.
Nasreddin Hoca’nın “Ye Kürküm Ye” fıkrası üzerinden değerler eğitimini ele alacağız. Daha önce işlediğimiz ve birçoğumuzun bildiği fıkra değiştirilmiş.
Fıkra, yazar tarafından şöyle devam ediyor. Nasreddin Hoca için “içeriye buyur edilip sofraya oturtulmuş. En iyi yemekler ile içkiler önüne konulmuştur.”
Yazar, düğün yemeği sofrasına içkiler koyup Nasreddin Hoca’yı içkiler konan bir masaya oturtmuş. Ye kürküm ye.
Hangi siyasi ideolojiye sahip olursa olsun çocuk yayınları yapan bir yayınevi irade mayası değerler eğitimi ile mayalanacak olan çocuklarda böyle bir algı oluşturması insan ahlakına sığmaz.
On üçüncü asırdan beri Türkiye insanı ve dünya insanlarının hayatında hazır cevaplı ironileriyle bir değer olmuş Nasreddin Hoca algısını çocuk kitaplarında içki ile özdeşleştirip yedi asırlık değeri siyasi ideoloji ile zehirliyor yayınevi ve yazar. Bu zehirlenmeyi de değerler ve çocuklar üzerinden gerçekleştiriyor.
“Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler”
Geçen hafta Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk Bey bir grup öğretmenle önlük giyip objektiflere fotoğraf çektirince Özdemir Asaf’ın birçoğumuzun bildiği dizesi aklıma geldi.
Eğitimimizin her sorunu bitmiş de bir önlük sorunu mu kaldı babında eleştirenler çoğunluktaydı. Elbette eğitim sistemimizin sorunları var. Bunun önlük ile alakası eleştirinin sığlığını gösteriyor.
Önlük Türkiye’de ustalık ile özdeşleşen sembol bir kıyafet. Usta, işin ehli olup yetiştirdiklerine örnek olan, yol gösteren, mesleki bilgi paylaşan insan demek.
Her öğretmen, öğrencinin elinden tutup ona akademik bilgisi ve davranışıyla örnek olan ve önde ilerleyendir.
Türkiye’de öğretmenlik ile özdeşleşen bir kiyafetin olması fena fikir değil.
Sorun beyazı kirletenler arasında biz öğretmenler birinci olmayalım.
MEB öğrenciyi gözetim altına alıyor
Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk Bey bizi birkaç hafta önce Picasso’nun dört rakamını yapma hikayesi üzerinden portfolyo kelimesi ile tanıştırdı.
Latince kökenli pörtföy kelimesinden türemiş portfolyo kelimesi; kişinin yaptığı çalışmaların tümünü takip eden, kapsayan anlamına gelir.
MEB; kayıtlarına aldığı andan mezun olduğu ana kadar öğrencinin akademik çalışmalarını, yetenek gelişimini, davranışlarını takip edip öğrencinin gelişimini kayıt altına alan bir çalışma. Devlet öğrencinin gelişimini kayıt altına alıp öğrenciyi takip edecek.
Ee sonra. Başı ve sonrası bu.
MEB, kaç yıldır öğrencinin akademik tıkanıklığını kendisinin de yaptığı merkezi sınavlarla görüyor ve durumu kamuoyu ile paylaşıyor. Sorunu gidermek için çözüm üretmede elde var sıfır.
E-portfolyonun akibeti de bundan farklı olmaz dilerim.
Başka bir mevzu da Milli Eğitim Bakanlığı; başındaki milli kavramının anlamını ya bilmiyor ya da milli kültürümüzü bilinçli bir şekilde “lansman, vizyon, poryfolyo” kelimeleriyle zehirliyor.
Portfolyo bildiğimiz öğrenci takip çizelgesi. Bu kelime ile adlandırmak MEB’e neden zül geliyor?