Pazartesi günü kültürün sarayı kabul ettiğim AKM’de Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operası oynandı. 1782 yılında Mozart’a kariyerinin doruk noktalarını yaşatan bir eser. Osmanlı’nın iki ay süren 2. Viyana Kuşatması’ndan sonra Osmanlı hayatını öğrenme merakı Avrupa’da başlamış. Üç kıtaya hükümran olan Osmanlı’nın siyasi hayatı duraklama savunmasına geçsede Osmanlı kültürü Avrupa’nın merak ve hayranlığını cezbetmekte uzun süre devam etti.
Besteleriyle Avrupa’nın duygu dünyasını dillendirmekte yıldızı parlayan Mozart da Osmanlı kültürünü ve Türk hayatını merak ediyor. Osmanlı hayatı üzerine “Saraydan Kız Kaçırma” eserini kurgulamış.
Eserin konusu; Belmonte adlı bir İspanyol soylusu, uşağı Pedrillo ile birlikte sevgilisi olan Konstanze'yi ve onun İngiliz hizmetkarı Blonde'yi tutsak olarak bulundukları Selim Paşa’nın Akdeniz kıyılarındaki sarayından kaçırmak.
Opera’nın oynandığı Atatürk Kültür Merkezi oyun başlamadan hınca hınç. Mozart, ismi Türkiye’de bir sahnenin hınca hınç dolması için kafi. Mozart da ülkemizde mürekkep yalamış her insanın hayatında bir Türk kadar bilinir. Atatürk Kültür Merkezi Türkiye’de her türlü sanatın icra edildiği kültürün en merkezi.
Nefeslerimizi tutmuş oyunun başlamasını bekliyoruz. Oyununun başlayınca uğultu bıçak gibi kesildi. Perde açıldı. Oyun sahnesi Osmanlı Saraylarını andıracak şekilde döşenmiş. Mekanın en tepesinde Osmanlı tuğrası. Tuğra, Osmanlı nezaket ve ihtişamını katmada ben buradayım diyor. Fesli beyler, saray giyimli hanımlar Orta Çağ’dan çıkıp günümüze gelmiş gibiler. Saray adabı, nezaketi, Avrupa tiyatrolarını aratmayacak tarzda. Sahneye seyircilerin arasından İspanyol soylusu Belmonte. Asasıyla saraya girme girişimi. Saray Bekçisi Osmin’in engeli. Belmonte, sevgilisini aramanın, kurtarmanın nota dilinde seslendirmede mahir bir sanatçı. Sahnede kurtarılmayı bekleyen hizmetkar Blonde'nin seslendirmesi salonu etkisi altına alıyor. Almancanın kalın aksanı, sert harfleri, kararlı ve köşegenli mesajı salonda yankılanıyor.
Saray’a Avrupalıları almamakta kararlı saray görevlisi Osmin’in seslendirme ironisine salonun kahkahası karışıyor. Oyun karakteri Osmin, Avrupalıları eğlendirmek için vardır. Kabalığını yüzüne vuran hizmetkar Blonde “Bir kadının kalbini kabalıkla kazanamazsın. Nezaketle zerafetle sevgiyle aşkla kalbine girebilirsin.” Tiradını yapıyor Osmin’e.
Mozart ismi insanın eserden beklentisini yüksek tutmasını sağlıyor. Zamanla efsaneleşen Mozart adının anıldığı eser insanı bir mucize beklentisi içine sokuyor.
Eser başlarken salondan gözlerini ayırmayan, operaya kulak kesilen izleyicilerin kimi birinci perdede şapkadan tavşan çıkmayınca salonu terk ediyor. Mozart’tan beklediğini bulamıyorlar.
Gerçi "Saraydan Kız Kaçırma" eserini ilk defa duyan Avusturya İmparatoru II. Josef’te Mozart’ı yanına çağırmış ve kendisine: "Bu eser benim kulaklarıma çok ince gelmekte; çok sayıda nota bulunmakta" şikayetinde bulunmuş. Koca İmparatorun anlayıp beğenmekte yetersiz kaldığı eseri herkesin beğenip hayran kalmasını bekleyemeyiz.
Opera, bizde mutlu azınlığın sanatı. Soylu duyguların, asilzade beylerin ve hanımların sanatı.
Kültür dünyası; kitap, sinema, tiyatro, müzik ile harmanlanmayanları salon uzun süre tutmakta yetersiz kalır.
Salonu Romantizmin mesaj nağmeleri çınlatıyor. Konstanze, Selim Paşa’nın kalbinde yara açarken Belmonte’nun aşkından kimseye kalbinin anahtarını vermemekte kararlılığını çığırıyor. Çığlık, jest, mimikler, Selim Paşa’nın yalvarmaları salonu büyülüyor. Ağzımız açık, gözlerimiz fal taşı, yüreğimiz paralanıyor Konstanze’ye.
Amadeus, on bir ayda bitirdiği operaya alın teri dışında yürek akını da katmış. Zaman zaman tiratlar bizi esnetmiyor değil. Yine de mesajlarıyla, özellikle sahne arkasındaki orkestranın başarısı, oyuncuların ustalıkları, sahnenin oyun için biçilmiş kaftan olması insana iyi ki dedirtiyor.
Belmonte’yi saraya alan, Pedrillo’ya iş veren, hanımlara sahip çıkan Selim Paşa aldatıldığını görür. Operada Constanza’nın aşıkı ve onu kurtarmaya çalışan Belmonte’nin baş düşmanının oğlu olduğunu öğrenir. Selim Paşa öcünü almanın hazzını yakalamışken eseri besteleyen Mozart ve liberettoyu yazan Stephanine romantizm akımının soylu mesajını vermeye hazırlanıyor.
Doğu insanının yaşadıklarına özel bir mana atfetmesinin makbul olmadığını mühim olanın çelebilik ve alçakgönüllülük olduğunu ve nefsini, kendini silmek üzerine inşa ettiğini bize kanıtlayan bir sürpriz.
Selim Paşa kendisinden beklenen çelebiliği tutsaklarını serbest bırakarak gösterir ve ekler: “Adaletsizliği adalet ile ödüllendirmek beni kötülüğe kötülükle karşılık vermekten çok daha fazla mutlu etti”. Böylece Voltaire’in dediği gibi, Doğu’nun ahlakı Batı’nın etiğini alt etmiş oluyor.
Kulaklarımıza bilmediğimiz bir dilde nağmelerini akıtıp yüreğimizin duygularını renkten renge boyayan “Saraydan Kız Kaçırma” operasıyla Mozart, tüm duyularımıza bir sanat ziyafeti sunmuş oluyor.
Oyuncuların yüksek performansını önce oturduğumuz yerde sonra hızımızı alamayıp ayağa kalkarak alkışlıyoruz.
Yaklaşık iki saat süren opera ziyafetinden çıkınca AKM’nin karşısında mabed nezaketine yakışır incelikte ışıklandıran Taksim Camisi bizi karşılıyor. Taksim camisine yakalanıyoruz deseydim acaba daha mı doğru olurdu? Cami bana ünlü Alman Şair Goethe’nin yazdığı “Muhammed’in Nağmesi” şiir dizelerini anımsatıyor.
…
Ve ovalardan gelen ırmaklardan
Ve dağlardan inen derelerden
Sevinçle bir ses yükselir: Kardeş! Kardeş, kardeşlerini de al yanına,
O kadîm Yaradana,
Kucağını açıp bizi bekleyen
O ebedi ummana kavuştur
…