Samiha Ayverdi “Yolcu Nereye Gidiyorsun” eserinde tüm otoriteyi elinde bulunduran karakter Ziver Bey için “Taş onun elinde, ceviz onun elinde. Canı ne isterse onu yapar.” diyor.
Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımızın eğitim eleştirisi bana alıntıladığım sözü anımsattı.
On sekiz yıldır taşı ve cevizi elinde bulunduran Sayın Cumhur Reisimiz:
“....gerçek iktidar fikri iktidardır... Samimi bir muhasebeyle geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı, ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum." öz eleştirisinde bulundu.
On sekiz yıllık iktidarı döneminde yedi bakan değiştiren Ak Parti’nin eğitim karnesine her bakan dönemiyle ilgili bir özet cümle kuralım.
Dört aylık bakanlık yapan Erkan Mumcu’yu geçiyorum.
Hüseyin Çelik Bey en uzun süreli bakan olarak ses getiren bir kan verdi eğitime. Ak Parti’nin yeni iktidar olmasının getirdiği hava, her alanı yeniden yapılandırma, tıkanıklıkları giderme, eğitimi yeniden tasarlama ile Ak Parti’nin eğitimde başarı denilebilirse en verimli olduğu dönem oldu. Prof. Dr. İrfan Erdoğan ve Prof. Dr. Ziya Selçuk Beylerin rolleri bu başarıda önemli. Yeniden yapılandırmacı eğitime stabil bürokrat değil akademisyen elinin değmesi eğitimin ağırlığını doğru adrese ikame etme açısından önemliydi ve eğitimin önünü açtı.
Hüseyin Çelik Bey’in SBS hatası, öğrencileri 6. sınıftan itibaren dersane kapılarına düşürdü. Bu hatayı program yaptığım televizyon kanalına konuk ettiğim İstanbul il milli eğitim müdürlüğüne yeni atanan Dr. Muammer Yıldız Bey’e de ilettiğimde kendisinin bu sınavın mimarlarından olduğunu söyleyip çocukları dersaneden kurtarmayı SBS ile sekizinci sınıfta yapılan sınavın yükünü hafifletmeyi amaçladıklarını söylemişti. Ben Muammer Bey’in söyleminden evdeki hesabın çarşıya göre yapılmadığını anladım. Alan tanınmadan masa başında alınan hatalı karardı be üç yıl sonra vazgeçildi hatadan.
Hukukçu Nimet Çubukçu Hanım emanetçi bir eğitim bakanlığı yürüttü. Liyakata değil itaate uygun kararlar Hüseyin Çelik Bey’in yaptıklarının uygulayıcısı oldu.
Bir buçuk yıla yakın Milli Eğitim Bakanlığı yapan Prof. Dr. Ömer Dinçer Bey geriye dönüp baktığımda bir projeyi hayata geçirmek için görevlendirilmiş gibi geliyor bana.
O dönem Başbakan olan Sayın Tayyip Bey’in “dindar bir nesil” yetiştirmek için getirilen ve 4+4+4 eğitim sistemi ile İmam Hatip Okullarının sayısını da arttıran bir projeyi hayata getirmenin icraatçısı oldu. Ömer Dinçer Bey’in akademisyen kimliğiyle bağdaşmayan sert devletçi söylemi hem öğretmenler tarafından tepki gördü hem de erken yaş deyip çocuklarını okula göndermeyen velileri devletin yasalarıyla tehdit etmesi veliler tarafından da tepkiyi ayyuka çıkardı.
Akademisyen kimliğiyle bağdaşmayan diyorum bir akademisyen ebeveyne rağmen çocuğu yasayla cezayla tehdit edip okula getirme tehditinde bulunması ne kadar doğru. Hatta öyle bir hava oluştu ki çocuklarını erken deyip okula göndermeyenler sanki devlete karşı gelmiş gibi bir algı içine girildi. Ayrıca şu an bu uygulamanın vebalini dokuzuncu sınıflar halen ödüyor.
Ömer Dinçer Bey’in sert ve kavgacı söylemiyle yıpranması ve Ak Parti’ye bu söylemin zarar vermesi 15 ay sonra bakan değişikliğine götürdü hükümeti.
Nezaketi, entelektüelliği, abiliği ve halka yakınlığı ile bilinen Prof. Dr. Nabi Avcı Bey eğitim babalığına getirildi. Nabi Bey kısa sürede Ömer Dinçer Bey’in çatışmacı üsttenci kimliğinden eğitim bakanlığını arındırmaya çalışarak öğretmenleri kucaklayıcı ve uygulanan on iki yıllık zorunlu eğitimin de uygulayıcısı oldu. Nabi Bey aydın akademik kimliği ağır basan bir nezaket sahibi olduğu için eğitimi, bürokratların icraatlarına bıraktı. Ankara’nın kemikleşmiş eğitim bürokratlarıyla bir çatışma içine girmeyip orta yolu izledi. Nabi Bey döneminin en büyük günahı; akıllı tahta ve tablet oldu ile okullar teknoloji çöplüğüne dönüştü. Öğretmenler kullanımına dair eğitim verilmeden, ihtiyaç çalışması yapılmadan alınan karar MEB’in bütçesini çöpe akıttı.
Hüseyin Çelik Bey dönemindeki aktif havanın esintisi yavaşlamış ve on iki yıllık zorunlu eğitimin hantallığı altında kalan Eğitim Bakanlığı yeni bir vizyon ortaya koymakta yetersiz kaldı. Eğitim bakanlığına ayrılan ödenek bir televizyon kanalında Ziya Selçuk Bey’in dediği gibi ancak çalışanların ödemelerine yetiyordu. Düşünülüp taşınılmadan alınan 12 yıllık zorunlu eğitim ile eğitimin niteliği kan kaybederken bir anda niteliksiz nicelik ile övünülür olundu siyaset meydanlarında. Bu söyleme de uygun bir Eğitim Bakanı atandı:İsmet Yılmaz.
İsmet Yılmaz Bey, Ak Parti’nin joker bakanıydı. Milli Savunma, Ulaştıma Bakanlığından sonra Milli Eğitim Bakanlığına atanmıştı. Biyografisi liyakate dayalı bir bakan yerine sadakate dayalı bir bakan tercihini gösteriyordu. İsmet Yılmaz Bey’in Bakanlığı döneminde her ne kadar İsmet Bey Bakanlık yapsa da eğitimin patronu siyasal bilgiler mezunu Yusuf Tekin Bey’di. İsmet Bey eğitime dair bilgileri kendisine yazılıp verilen kağıt üzerinde okuyor. Yusuf Tekin Bey icraatın, kararların ilan edicisi olarak açıklamalar yapıyordu. Yusuf Tekin Bey’in eğitime ne kadar vakıf olduğunu; 25 Temmuz 2018 tarihinde eğitim bakanlığındaki görevinden ayrıldıktan sonra 17 Ağustos 2018 tarihinde profesörlük ünvanı verilip 15 Eylül 2018 tarihinde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne atanmasından anlıyoruz.
Teknolojinin eğitimin yükünü almaya yol aldığı, dünyanın yeni bir eğitim dünyasına bilişim ile adım attığı bir süreçte eğitim adına Türkiye sürekli kan kaybetti. Açık liseler pasif hale getirilmiş, meslek liseleri okuma yazma bilmeyen öğrenciler ile doldurulmuş, imam hatip liselerinin niceliği arttırılırken niteliği düşürülmüş, proje okulları dışında diğer okulların tabelası Anadolu Liseleri olarak değiştirilse de okullar sürekli kan kaybediyordu.
Sayın Cumhurbaşkanımız kan kaybının ölüme doğru eğitimi götürdüğünü görmüş olmalı ki Eğitim Bakanlığına Ak Parti’den ve Ak Parti teşkilatından olmayan yer yer Ak Parti kimliğiyle de ters düşen eğitimin mutfağında yıllarca alınteri döken Prof. Dr. Ziya Selçuk Bey’i Temmuz 2018’de getirdi. Ziya Selçuk Bey’in Eğitim Bakanlığına atanması farklı kesimleri eğitim adına heyecanlandırıp sevindirdi. Ziya Bey, Ankara’nın bürokrat yapısını eğitime taşıdı. Eğitime yeni bir dil getirdi. Rehberlik kimliğini ön planda tutarak kağıt ekranı bir kenara atıp doğaçlama bir söylem ile herkesin içine su serpti. Herkese evet bu bizimde istediğimiz ülkemizin de ihtiyacı olan söylemler bunlar dedirtti.
Milli Eğitimin 2023 vizyonunu belirledi. Kendi bürokratlarını kadroya aldı. Uzun süredir yapılmayan resmî anma törenlerini yeniden uygulamaya koydu. Milliyetçi Kemalist kimliği yeniden eğitimde hissettirmeye başladı. Ak Parti bürokratları tarafından tepki gösterse de Sayın Cumhurbaşkanı eğitimin patronluğunda Ziya Bey’in arkasında durmaya devam etti, ediyor.
Ziya Bey, eğitime taze bir kan olarak dünya eğitim sistemine uygun bir yapılandırma getirme uğraşı içinde öğretmen eğitimlerini de öncelikli hale getirerek yol aldı. Dünyanın en muhafazakar mesleği olan ve eğitimin de öznesi olan öğretmenlerde karşılık istenildiği kadar alınmadı. Söylem zaman geçtikçe icraat ile pekişmeyince yetersiz kalıp insana ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz atasözünü anımsatıyor oldu.
Ziya Bey’in geçirdiği sürece baktığımızda Amerikan eğitim felsefesine paralel bir eğitim süreci izliyor: mutlu azınlığa yönelik eğitim.
Yüzde onluk dilimdeki okulları önceliğe alıp dezavantajlı okullara, ebeveynlere, öğrencilere, bölgelere, illere yönelik bir icraat olmamakla birlikte böyle bir çalışmanın olup olmadığa dair bir hazırlık da göremiyoruz.
Ziya Selçuk Bey döneminin ekranlarına eğitim adına konuşanlara baktığımda eğitimi konuşup yazıp tartışanların ekseriyetinin eğitimin ekonomik yatırımcıları olması insanın aklına başka hesaplar getirtiyor.
Ak Parti’ye yakın özel okulların içinde bulunduğu duruma ve yaptıkları eğitime baktığımda bırakın çağın eğitimine katkı sağlamayı çağa ayak uydurmakta zorlanıp çağın gerisinde yerinde sayıyorlar.
Ak Parti eğitimde ilerlemeyi gerçekleştirmenin trenini çoktan kaçırdığının ya farkında değil ya da farkında olduğunu gizliyor.
Ak Parti’nin özetlediğim eğitim icraatlarına baktığımızda ilk başta alıntıladığım taşı ve cevizi elinde bulunduran muktedir güç 18 yıldır aynı güç. Bu saatten sonra da farklı bir icraatın olacağına dair ben de ümit hasıl edecek bir kanaat yok.
Tekrar Samiha Ayverdi’nin aynı eserinden alıntı ile bitirelim sözü:
“Şimdi cevizi eline aldığında taşı bulamıyor. Taşı bulduğunda ceviz elinden kayıp düşüyor. İkisini elinde bulundurunca da eylemi icraata dönüştürecek gücü kendinde bulunduramıyor.”