Geçtiğimiz hafta MEB LGS’ye giriş sınavını 4 Haziran olarak açıkladı ve LGS sürecini başlatmış oldu.
LGS iddia edildiği gibi hayattan kopuk sadece soru çözen temel becerilerini kaybeden bir test nesli mi yetiştiriyor?
Türkiye’de her yıl ortalama 1 milyon 200 bin öğrenci 8. sınıftan mezun olup ortaokulu bitiriyor.
Bu öğrencilerin yaklaşık 1 milyona yakını Liselere Giriş Sınavı’na (LGS) katılıyor.
LGS’ye giren öğrencilerden yaklaşık 140 bini sınavla öğrenci alan proje okullarından birini kazanıyor. Özel okulları da eklediğimizde bu sayı 160 bine yaklaşıyor.
Geri kalan öğrenciler adrese dayalı veya diploma notuna bağlı ikamet adresine yakın bir devlet okuluna MEB tarafından yerleştiriliyor.
LGS’nin şans mı ceza mı olduğunun cevabını geçmişe giderek arayalım.
2007 yılında 6, 7, 8. sınıflar için MEB Seviye Belirleme Sınavı (SBS) uygulaması getirdi.
SBS uygulaması ile birlikte üç yıllık diploma notları da SBS’de alınan puana eklenerek öğrenciler bir liseye yerleştirildi.
Diploma notunun SBS’ye eklenmesi yazılı yoklama sistemini alt üst etti.
Not konusunda Nuh deyip peygamber demeyen öğretmenler, okullar not konusunda bonkör olmaya başladılar.
Önce özel okullar not bonkörü oldu. Yüzyıllık vakıf okulları biraz direnince serbest piyasada öğrencilerinin haksızlığa uğradıklarını fark edip onlar da not bonkörü kervanına katıldılar.
Devlet okulları bizim başımız kel mi deyip kervana en son katılan okullar oldu. Eğitim ilkelerinden taviz vermeyen devlet okulundaki ağır abi öğretmenler buna dirense de notların havada uçtuğu bir eğitim pazarında veli, müdür baskısıyla onlar da serbest piyasa verilerinin akışına teslimokdular.
Böylece yazılı yoklamalar, karneler, diplomalar öğrencinin akademik başarısını, davranış notunu ölçen eğitim terazisi kriteri olmaktan çıktı.
Olan ağaçlara oldu. 19 milyon öğrencinin bulunduğu ülkemizde takdir, teşekkür almayan öğrenci neredeyse kalmadı.
Diploma notuna göre çocuklarının zekasını ölçen veliler, merkezi sınavlarda çocukları düşük not alınca iki arada bir derede kaldılar.
İnsan elinin ve duygusunun ölçme de müdahale etmediği merkezi sınav sonuçlarına bakıp okul notlarının şişirme olduğunu kısa sürede ülkenin sağır sultanları dahi duydu.
Hal böyle olunca merkezi sınavlar kolaylaştırıldı. SBS’de Türkiye birincilerinin sayısı binleri on binleri buldu.
MEB yeni bir öğrenci değerlendirme sürecine girmiş oldu. Notlar liyakate göre değil memnuniyete göre. Sınıfta kalma kaldırıldı.
Eğitim ve davranış direnci zayıflatılan bir not değerlendirme süreci başladı.
Merkezi sınavlarda tüm soruları bilen öğrenci sayısı on binleri bulmasına rağmen eğitim ve öğretim başarımız uluslararası düzeyde kah yerinde saydı kah gerilemeye başladı.
SBS’nin uygulandığı 2008’de dersaneye başlama 5. sınıfa kadar düştü. Türkiye küçük çocukların dersane cenneti olmaya başladı.
Üç yıllık deneme sürecinden sonra SBS kaldırıldı. TEOG dönemi başladı.
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG)’da yalnız 8. sınıfların katıldığı, 8. sınıf müfredatının dahil olduğu ve diploma notunun devre dışı bırakıldığı bir süreç başladı.
TEOG’da 17 bine varan Türkiye birincisinin olduğu yıl Türkiye’nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PİSA’da en gerilere düştüğü yıl oldu.
2013-2017 yıllarında uygulanan TEOG’da dönemin Milli Eğitim Bakanı o kadar eğitime vakıf bir zattı ki TEOG’un kaldırıldığını televizyonlardan öğrendi.
TEOG’un kaldırılması, Milli Eğitim Bakanı’nın değişmesi, dijital dünya ile büyüyen bir neslin okula adım atması… Eğitimin verileri yeniden harmanlandı. Dünya eğitim sistemi mercek altına alındı. PISA sorularına bağlı yeni nesil öğrenci: Dijital neslin artı eksilerine paralel bir öğrenci yetiştirmek.
8 yıl okula giden bir neslin 8 yıllık eğitim öğretimden sonra kazanım heybesine baktığımızda heybesinde ne biriktirmiş, heybesinde eksilen ne soruları karşımıza LGS’yi çıkarıyor.
LGS, dışardan bakılıp test nesli, tost nesli yetiştiriyoruz diye dalga geçtiği bir bilip bilmeme sınavı değil.
LGS hem ebeveynin hem okulun ne kadar doğru bir insan yetiştirdiğinin bir değerlendirmesi.
LGS’de alınan puanlar sade okul başarısı, okulda öğrenilen bilgilerin ölçümü de değil. Ebeveynin ne kadar doğru bir çocuk yetiştirip yetiştirmediğinin de bir ölçümü. Öğrenciyi, okul aile sosyal çevre içindeki kazanım ve katıplarıyla değerlendiriyor.
Geriye doğru gidelim. Sekiz yıl boyunca çocuklar okula gidiyor. Devlet okullarını yetersiz görüp daha iyi bir eğitim için bazı ebeveynler dünyanın parasını verip özel okullara çocuğunu gönderiyor.
Gerek devlet gerek özel okullarda sekiz yılın kazanım ve kayıplarını insan elinin ve duygusunun temas etmediği bir değerlendirme uygulamamız LGS dışında yok.
SBS ile şişeden çıkan hormonlu not cini halen şişeye girmedi. Girecek gibi de değil. Maalesef öğrencinin akademik ve kişilik gelişimine dair doğru bir değerlendirme yok. Ebeveynin çocuğu ile bire bir eğitim konusunda karşı karşıya geldiği bir durum da yok. Geriye dönüp verilen eğitimin veya ailenin çocuğa kazanımlarının ne olduğuna dair bir değerlendirme 8. sınıfa gelene kadar yok.
Sekizinci sınıfta LGS devreye giriyor. LGS vesilesiyle hem okullar öğrenciye neyi verip vermedikleriyle hem de veli ne kadar doğru davranışa sahip çocuk yetiştirdiğiyle yüzleşiyor.
LGS, neyi bilen öğrenciyi değil. Neyi bildiğini bilen öğrenciyi değerlendiriyor. Biraz açalım. MEB’in her ay yayımladığı temel beceri soruları ve dört yıldır yapılan LGS sorularına baktığımızda LGS öğrencinin akademik bilgiye sahip olmanın yanında doğru davranış duyguya sahip olup olmadığını ölçüyor.
Çok bilen değil verilen bilgiyi doğru okuyup anlayabiliyor mu? Anlayışını zorlayacak kadar sabrı var mı? Odaklanabiliyor mu? Uzun süre sorun üzerine odaklanıp sorunu çözme kabiliyetine bilgisine dikkatine sahip mi? Dijital dünya onun dikkatini ne kadar çalmış? Çalınan dikkatini kontrol altına alıp ince eleyip sık dokurken dikkat hatasına sahip mi, değil mi?
Zor durumlarda duygularını doğru yönetip yönetmediğini sorguluyor.
Zor sorularla sorunlarla başa çıkıp çıkmamada ne kadar mahir. Duygu yönetimini kontrol altına alıp duygularını doğru yönetebiliyor mu? Heyecanını motivasyona mı dönüştürüyor yoksa heyecanının frenini patlatıp kaygı stres gözyaşına mı kendini boğuyor?
Ailesiyle barışık mı, ailesiyle uyum içinde bu süreci yönetebiliyor mu? Aile bu süreci yönetmeye uygun davranış duygu birikimine sahip mi? Öğrencinin aileden başlayarak çevre ile ne kadar uyumlu bir birliktelik, sorun çözme, geleceğe doğru adım atmaya sahip olup olmadığını ölçüyor.
Başına buyruk davranıp bir çuval inciri berbat etmeye mi meyilli yoksa bir rehberin danışmanlığında at izini it izinden ayırarak doğru yolda ilerlemeye mi yatkın?
Kitap okuma alışkanlığına sahip mi? Okuduğu kitabın onun ufkuna hayat hikayesine katkısı var mı? Okuduklarının diline katkısı ne kadar?
Kelime hazinesi günlük hayat alışverişinde kendisine yetecek kadar zenginliğe sahip olup olmadığını ölçüyor?
Tüm LGS soruları bir metinden oluşuyor. Ön bilgi metinleri okuduğunu anlamaya dayalı. Kitap okuma alışkanlığına sahip öğrenciler ön bilgileri okurken doğru okuyup anlama sorunu yaşamazlar. Doğru anlayıp kendisini doğru yola çözüme sevk eder.
Hasılı LGS; duygu, davranış, uyum, sabır, odaklanma, yönetme, iletişim direnci yüksek bir öğrenci yetiştiriyor.
Ayrıca sekiz yıl sonra okullara ve ebeveynlere ne kadar doğru bir nesil yetiştirdiklerinin insan elinin ve duygusunun değerlendirmeye dokunmadığı hakkaniyetli bir karne veriyor
Saydığımız özellikler ile öğrenci yetiştiren gerek devlet gerek özel okullar yok denecek kadar az.
Söylediğimiz davranış ve duyguları çocuklarına kazandıran ebeveynler de maalesef bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az.
Hal böyle olunca kendi gerçeğimizle yüzleştiğimiz zaman LGS’yi şeytanın yerine koyup taşlıyoruz.
Oysa LGS hem maarif dünyamızın kendi hatalarını görüp kendini revize etmek hem ebeveynlerin çocuklarını ne kadar ihmal edip onlara bir ailenin vermesi gerekip vermediğini görmesi açısından bir şans.