Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Mesele insandan ne anlıyoruz meselesi. Biz insan yetiştirmekle uğraşıyorsak, bizim insan görüşümüz ne ki? Buradan başlamak gerekiyor.” sözleriyle 2023 eğitim vizyonunun felsefesini açıkladı. Eğitimin öznesine de insanı koydu. 21. Yüzyıl Türkiye’sinde nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz? Bu insanı yetiştirecek olan eğitimciler nasıl niteliklere sahip olmalı? Eğitim dökümanlarımız ve eğitimimizin içeriği neler olmalı? Mevcut eğitim durumumuz ile hedeflenen amaç birbirine ne kadar yakın?
2023 eğitim vizyonu milletin menfaati adına eğitimden yola çıkılarak hazırlanmış.
Bir tarafın adamı olmaktan uzak, bir tarafın siyasi söylemlerini hakim kılmaktan da arındırılmış. Dünya eğitim sistemleri gözden geçirilmiş, dünya insanına hitap edecek bir Türkiye gençliği yetiştirmeye yönelik bir emek. Öğrenciyi bilginin hamalı olmaktan çıkarıp bilginin efendisi konumuna yükseltme amaçlı. Türkiye toplumunun sosyo-psikolojik yapısı gözönünden bulundurulmuş. Türkiye’nin nitelikli insan ihtiyacını karışlayacak bir eğitim hedefli. Siyasi söylem hiç yok. Eski yollarda duyduğumuz hamasetin esamesi okunmadı. “Milletin menfaati” gözetilmiş bir yola çıkış.
Okul öncesi eğitimden başlayalım. Okul öncesi eğitim halen ülkemizde zorunlu değil. Hasbelkader yapılıyor. Nitelikli öğretmen ve derslik sorunu var. Ağaç yaşken eğilir, demir tavında dövülür misali okul öncesi eğitim niteliği arttırılarak zorunlu hale getirilmeli.
İlköğretim 6-10 yaş arası çocukların sosyalleşme alanı. Doğru davranış, düşünce, iletişim kazanacakları yıllar. Ev dışında hayata adım attıkları ilk yıllar. Ders sayılarının azaltılıp teneffüslerin uzatılması eğitim bilimi açısından yerinde bir karar. Günümüzde olduğu gibi sağlanacak olan uzun teneffüslerde çocukların başıboş bırakılmayıp rehber eğitmenler eşliğinde verimli vakit ve birliktelikler geçirilmesi sağlanmalı. ilköğretimde teneffüslerin verimli zaman geçirme alanları olmaları için de öncelikle ilköğretim bahçelerinin beton ve ziftten arındırılıp sağlıklı bir oyun, yaşam alanına dönüştürülmesi gerekir.
Amerikan eğitimci j.T. Gatto, Eğitim Bir Kitle İmha Silahı kitabında Amerikan okulları için söylediği “Çocukları mutlak anlamda siyasi devletin malı gibi görüp amaçlarını çocuklar üzerinden gerçekleştirmek için müfredat belirliyorlar.” sözleri Türkiye içinde geçerli.
Halen liselerde günde 8-9 saat ders görülüyor. Ders kitaplarının içeriğinin çoğu, çocuğu toplumdan koparıp kendisine de yabancılaştıran bilgiler yığını ile dolu.
Okul, çocukları havasız binalara hapsediyor. Çocukların nefes alabilecekleri alan ve kendilerini ifade edebilecekleri imkan tanınmıyor.
Ders kitaplarına milyarlarca para harcanmasına rağmen bazı derslerin kitaplarına hiç bakılmadan Kitaplar çöpe atılıyor. Kitaplar, estetikten de yoksun.
Nurettin Topçu’nun Türkiye’nin Maarif Davası eserinde sorduğu “Lisede dersler; hangi zihniyet ve ne gaye ile okutulmalıdır?” sorusuna MEB yeni dönemde kendi içinde cevap aramalı. Kitaplar buna göre hazırlanmalı. Ders sayısının azaltılması, eğtimin ezberden arandırılması, okullar arasındaki nitelik farkının giderilmesi hedeflenmiş. Hatta bir adım ötesi,
okullarda Tasarım-Beceri Atölyeleri kurularak öğrenilen bilgilerin yaşam becerisine dönüştürülmesi var. Çocuk derste gördüğü teorik bilginin pratiğe dönüşmesini sağlayacak atölyeler ve eğitmenler. Hedeflenen doğru niyet yerinde. Sorun çocukları sosyal hayata hazırlayacak yeri geldiğinde abilik ablalık misyonuyla yaşam koçluğu yapacak eğitmenlerin okullarımızda olmayışı. Öğretmen ve idarecilerin 657’nin gereği dışında elini taşın altına koymamaları. Kanun, kural, mevzuat ile okulları idare etmelerinin dışında idarecilerin bir alternatif gelişim ve girişimlerinin olmaması.
Bakanımızın “Her ülkenin eğitim kalitesi öğretmeninin kalitesini aşamaz.” sözü de sorunumuzu teyid ediyor. Mevcut eğitimci kadrosuyla 2023 vizyonunu yakalamak imkansız geliyor. Örneğin yıllardır okullarımızda rehberlik birimleri var ancak bu birimler evrak hazırlamanın ötesine geçmedi.
Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri Milli Eğitim Sistemimizde yeniden yapılandırılıyor, denilse de şişeden cin çıkaracak bir olağanüstülüğe sahip değil MEB.
Pedagojik formasyon, yüksek lisans programı haline getirilerek, "Türkiye Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık Programı" şeklinde uygulamaya alınacak. Pedagoji eğtimi bundan sonra MEB verecek. MEB, bunu nasıl ve hangi kadro ile verecek göreceğiz. MEB’in hali hazırda verdiği hizmetiçi eğitimler içler acısı. Zaman doldurma ve kitabına uydurma ötesine geçmedi bu eğitimler. Mevcut kadro ile de daha fazlası beklenemez.
Sayın Cumhurbaşkanımız eğtimin gizli öznesi öğretmenler dedi. Eğtimin gerçek öznesi öğretmendir. Ankara siyasetinin öğretmeni yanlış konumlandırması, öğretmene hak ettiği değeri vermemesi; öğretmenleri motivasyonsuzluk, kendini yenileme ihtiyacı duymamama, verilen eğitimlere olumsuz tepki gösterme gibi yanlışlar öğretmenlik mesleğine değer kaybettirdi. Öğretmenlerin sadece ücreti değil yaşam kalitesi arttırılmalı. Öğretmenlerin de sıfır önyargı ile vizyonu kendilerini güncellemeleri için bir şans olarak görmeleri gerekir.
2023 Eğitim vizyonuna bir siyasi partinin veya mevcut hükümetin programı olarak bakmamak doğru olur. Batı’nın gerisinde kalmanın farkına varıp Batı üstenciliğinden kurtulmak için bir yol haritası olarak yaklaşmak lazım. Tanzimat’tan beri eğitimde bir çıkış yolu arıyoruz. Yıllardır yalan yanlış yollarda kaybolduk. Çocuklarımızı eğitimde yenilik adına “insan”a yabancılaştırdık. Yanlış eğitimler ile onları niteliksiz hale dönüştürdük. Elbette eksiklikleri, yetersizlikleri eleştirilecek yönleri var vizyonun. Okullarımızda Türkçe konuşmayı eğitim amacı olarak gören MEB’in eğitim hedefini “vizyon” kelimesi ile açıklaması dahi eleştiri konusu. Lakin artık bağcıyı dövmenin bize bir yarar sağlamadığını bilakis bize daha çok kan kaybettirdiğini gördük. On sekiz milyon öğrenci ve dokuz yüz bini geçen öğretmenler ve Türkiye için vizyonu bir imkan bir şans olarak görmek gerekir. Önyargılarımızı bir kenara bırakıp veli, öğretmen, öğrenci, vatandaş olarak omuz verelim geleceğimize.