Bir talebenin en büyük şansı iyi bir denk düşüp ondan talim terbiye almasıdır.
Çoğu zaman evden, toplumdan alamadığı hayatının temeli sayılabilecek birçok hal tavrı dışardan gelen bir öğretmenden alabiliyor öğrenci. Dışardan hayatımıza girenin hayatıyla zenginleştirmek hayatı.
İlk orta lise üniversite yıllarında birçoğumuza dokunan; bakışlarımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi doğru adreslere yönelten öğretmenlerimiz oldu. Dönüp geçmişe baktığımızda hepimizin hayatına şekil veren bir öğretmenin varlığını görürüz .
Bir ülkede öğretmenin hayat kalitesi ( maddi alanla sınırlı bir hayat kalitesi değil kastım; düşünce, okuma, izleme, dinleme, gezip görme dünyası) ne kadar nitelikli ise maarifin de öğrencilerin de hayat kalitesi o paralelde yükselir.
Demirin tavında dövüldüğü tezgahın başındaki usta öğretmen, demire her dokunuşunda yumuşayan çeliğin içindeki cevherin şekil alması ülkenin her alanda nitelikli hale gelmesi demektir. Nitelikli insanların mevcut olduğu toplumlar, asrın idrakine varmış nesilleriyle dünyanın gidişatına yöne veren akıl hocalarıdır. Tarihe baktığımızda salt ekonomiyle değil akıl hocalıklarıyla dünyayı şekillendiren uygarlıkların mevcudiyetini görüyoruz. Halihazırda kitaplarımız çocuklara bunları anlatıp durmaktadır.
Behçet Necatigil’in, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Rıfat Ilgaz’ın, kırk yıl öğretmenlik yapan şair Oktay Tuncer’in, Refik Halit Karay’ın, Sabahattin Ali’nin, Mustafa Kutlu’nun öğrencisi olduğumuzu varsayalım. Her dersin konferans, seminer, bir kitap bitirme, hayal dünyası inşa etme, düşünce deryasında gezintiye çıkma, duygu ve düşüncelerimizin doğru adreste ikamet etmesini sağlamaya dönüştüğü zamanın durduğu derslere dönüşmez mi?
Rehberinin ufku kadar öğrencinin ufku açık olur.
Günümüzün Türkiye maarif dünyasında Anton Çehov’un tabiriyle “ eşim öğretmenlik, sevgilim edebiyat”ı şiar edinen birçok şair ve yazar öğretmenimiz var. Halihazırda maarif dünyamıza renk veren birçok şair ve yazar öğretmenin adından “BANA ÖĞRETMENİNİ SÖYLE” kitabında Hüseyin Akın bahsediyor.
Şair ve yazar öğretmenler; gönül ve düşünce dünyalarıyla entellektüel insanlardır. Okuma-yazma hırkalarını daimi giyinik bulundurup çıkarttıkları dergi ve yayımladıkları kitaplarla bulundukları okulu, ilçeyi, şehri bir kültür sanat merkezine dönüştürürler. “İroni”k gülümseyişleri öğrencinin gönlünde taht kurmaya yetiyor, üstü kalsın SÜREYA’nın tabiriyle.
Hüseyin Akın da şair bir öğretmen. Yıllardır okul koridorlarını adımlayan bir fikir üreticisi. Öğrencilerine “olmak” üzere dokunan bir gönül dostu.
Hüseyin Akın’ın eserlerini okuyunca zihnimde; tıpkı Behçet Necatigil gibi her sabah çantasını yokladıktan sonra omzuna alıp okulun yolunu tutan bir öğretmen profili canlanıyor. Kitabını, şiirini, hayalini, fikrini, gökyüzünü, havalanan kuşu, filiz veren bitkiyi, hışırdayan yaprağı, fırından çıkan ekmek kokusunu, mahalleyi, bulutun kararsızlığını, Sinop’u, yorgun gemileri, yosunun tuzunu, koşup giden çocuğun haylazlıklarını, beyaz haberleri, annesinin sözlerini, çocukluğunu, gün içinde içeceği çayı, çizimlerini, suyun tadını, moral motivasyon mizah müziği, unutkanlığını, gülümseyişini, yazılmayı bekleyen şiiri... hasılı şair bir öğretmen olmanın tüm gereklerini çantasına her gün almayı ihmal etmeden güne başlamaya kollarını sıvıyor.
Öğretmenlik mesleğini şiiriyle besleyen Akın “Öğretmenlik bir meslek olmanın çok ötesinde entellektüel bir uğraş alanı olmalıdır.” diyor yeni çıkan “Kırk Dakika Koridoru” eserinde. Ve koltuk altında daima bulundurduğu okumalarıyla sözünü eyleme dönüştürmüş biri.
Hüseyin Akın geçen yıl yayımladığı “ BANA ÖĞRETMENİNİ SÖYLE” ve bu yıl yayımladığı “Kırk Dakika Koridoru” eserleriyle günümüzün maarif dünyasının sorunlarına değinerek sorunların çözümüne dair de mum yakmaya çalışmış. Öğretmen meslektaşlarının muallimlik mesleğine dair; şair ağabey olarak hasbıhalde bulunup onlarla yürürken heybesindeki kültürel birikimini, şair olmanın getirdiği rahat anlatımı , baba olmanın ev halini ve mesleki tecrübesini paylaşıyor. Didaktik dille yazılan eserlerde Akın, dilin anlamına ince ilmekler ekleyip okuyucusunu denemelerinin terkisine alıp “sımsıcak bir oda gibi tuttuğu” öğretmen gözlerine kendi öğretmenlik gerçeğini anlatıyor. Şair kimliğini hep öğretmen kimliğinin önünde tutarak mesaj ile boğmak yerine dil zerafetiye akıcı kılmış eserlerini.
Hüseyin Akın hem öğretmen hem öğrenci gözüyle baktığında modern dünyanın maarif sorununu M. Luther King’den alıntı ile altını vurguluyor.
‘‘Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk insan gibi yaşamak...”
Bilmenin, öğrenmenin ön planda tutulduğu ve çocukları “nesne yorgunu kıldığı” günümüzün maarif dünyasında insan olmanın, insanı inşa etmenin; bilmekten öğrenmekten önce geldiği gerçeğini iki eserinde de sık sık dillendiriyor.
Sezai Karakoç’tan alıntıladığı “Bir insanı al, onu çöz çöz çocuk olsun” dizesinden referansla “ilmin kendini bilmek” olduğunu “insanın kendini bilmezse / daha nice okumak olduğu” Yunus Emre hal tercümesiyle insanın “olma”k önceliğini amaç edinmesi gerektiğini, olmanın insanı doğru bilgiye, mesleğe kapı açtığını ve doğru insan olmaya kapı araladığı inancı hakim eserde.
Öğretmenlik, insanı yönetme sanatıdır. Özellikle öğrencilerin en dakikanı yıllarını, heyecanlarını, düşüncelerini, hırslarını, sevgilerini, bilgiye ulaşma yollarını doğru söz davranış ile yönetip onlara yol rehberi olma sanatıdır.
Hüseyin Akın “Oysa öğrenciye dokunmak onun dünyasında hatıra bırakmaktır.” sözleriyle Sezai Bey’in “ Biz koşu bitikten sonra da koşan atlarız” dizesi paralelinde okul bitikten sonra da hatıra bıraktığı insanların dünyasında çayının ayrıldığını görmek, okul dışında onlarla görüşüp konuşacak hatıralar bırakmak, fikir alışverişinde bulunmak. Sıra ve okul ile sınırlı kılmamak öğretmen öğrenci ilişkilerini.
Hüseyin Akın “Kırk Dakika Koridoru” kitabında öğretmen olduktan sonra farkında olmadan düştüğümüz tuzakları, her gün aynı şeyi yapmanın getirdiği farkında olmamayı, siyasi meşguliyetlerle ötekileştirmeleri, dayatılmaların bir tarafı olmanın gereksizliğini, aynı şeyde diretmenin öğretmeni ittiği yanlış adresleri ... ve benzeri birçok küçük ayrıntıların zamanla öğretmenin hayatından neler götürdüğünü Hüseyin Akın üçüncü bir göz olarak yazdıklarıyla öğretmen arkadaşlarına aynı yolda yürümenin sohbet havasında rehberlik ediyor.
Türkiye’de her kesimin hayatına renk katan ve özellikle irfan ordularının dünyasına dair söz
söyleyen Rahmetli Doğan Cüceloğlu Hoca konuşmalarında birçoğumuzun bildiği ancak zamanla unutup ihmal ettiği birçok davranışı bize anlattığı doğal tarzda Hüseyin Akın da ihmallerimizi bize anımsatıyor.
Kırk Dakika Koridoru’nu okurken Bana Öğretmenini Söyle’meyi de ihmal etmeyelim.
Şair öğretmen Hüseyin Akın şairliğinin yanında öğretmenliğiyle de kırklara karışacak değerli bir ağabey.