Tarım toplumlarında insan yürümeye başladığı andan ahir ömrüne kadar aklı melekeleri ve gücü el verdiği ölçüde aile hayatına katkıda bulunur.
Emeklilik kavramı hayat hikayelerinde yoktur. Herkes hayatın bir parçası, hayatın devamı için işbirliği içinde çalışır. Hastalık dışında ununu eleyip eleğini asmak deyimini hayatlarında barındırmazlar.
Türkler, Orta Asya’dan başlayıp Anadolu’ya kadar devam eden medeniyet hayatı 20. yüzyıl başlarına kadar zirai hayat ile iştigal etmiş.
Zirai hayatın ekosistemi gereği herkes hayatın bir köşesinden tutup aile hayatına katkıda bulunurdu.
Batı dünyasında Sanayi Devrimi’yle buhar gücü metal çarkları döndürmeye başladı. Ucuz iş gücü temini kadınları ve çocukları çarkların çalıştırıcısı kıldı. Çocuk işçi kavramı ekonominin literatüründe yerini aldı. Şu an dahi büyüyen ekonominin, dönen sanayi çarklarının arasında 250 milyona yakın çocuk işçilerin alın teri akmakta.
Ekonomisini ucuz iş gücü ile rayına koyan Batı dünyası zamanla “çocuk işçi” çalıştırmayı yasaklı hale getirdi. Bir ileri adım atarak çocukların sağlıklı bir ortamda büyümesi için “Çocuk Hakları” sözleşmesi hazırladı. Hal böyle olunca sermaye, sanayinin çarkları ucuz iş gücünü Batı’da bulmakta zorlanınca üretimi Uzakdoğu, Afrika, Güney Amerika gibi alanlara kaydırdı. Yoksulluğun kol gezdiği, açlık sınırında yaşayan ülkelerde çocuk işçiler tüm gün ölüm pahasına karınlarını doyurma karşılığı çalıştırılıyor aynı çarkların sahipleri için. Gelişmiş Batı ülkelerinde çocuklara değer atfedilip çarkların işçisi olmaktan alıkonulurken çocuklar, sanayi çarkları henüz insan haklarının (!) uğramadığı çocuk çalıştırmanın mübah görüldüğü ülkelere kaydırdı çarklarını. Avrupa ve Amerika’da çocuk haklarının savunucusu olan küresel kapital bahsettiğimiz ülkelerde ise yok pahasına çocuk işçi çalıştırmayı mübah görüyor.
Bütün bu özet bilgileri geçtiğimiz hafta tarlada ailelerine yardım için çalışan çocukları ziyarete giden Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’un bu çocukları ziyareti, çocuklara kitap dağıtması sonrasında anı fotoğraflaması sonucu paylaşım.
Hukuk literatürümüze göre bir Bakan’ın tarlada çalışan çocukları ziyaret etmesi “çocuk işçileri” devletin yasal gördüğü anlamına gelir.
Hayat tarzımızın penceresinden bakınca çocuklar ailelerine yardım ederek ailenin ekonomik yükünü hafifletiyor.
Modern hayata göre çocuk işçi çalıştırmak suç. Tabir kulağa hoş gelen hümanist bir cümle.
Ancak bu hoşluk dünya ve Türkiye gerçeklerine gözlerimizi kapatıp gerçeğe kör kalmak anlamına geliyor. Tarım toplumlarında çocuklar hayatı okuldan önce çalışarak yaşayarak öğrenir. Okuldan önce hayatın gerçekleriyle tanışır.
Geçtiğimiz hafta bitkilerin çiçek açmasına bağlı her mevsim başka bölgelere göç eden
arıcı bir aileyi ziyaret ettik. Onlara yoğurt, ayran, çökelek gibi temel ihtiyaçlar götürdük. Bu onların yardıma muhtaç aileler olduğu anlamına gelmiyor. Kurulan d dostluk gereği dağda onları ziyaret ederken geleneğimize uyarak eli boş gitmemek.
10 metrekarelik barakada dört çocuk, anne, baba. Yaz mevsimi boyunca hayatlarını fotoğrafta gördüğümüz sade, eşyadan arındırılmış dijital hayatın işgal etmediği, bir kilim birkaç minderden oluşan barakada geçiriyorlar. Geçim kaynakları arıcılık. Çocuklar bulutları salkım salkım gökte asılı duran göğün altında arı bekçileri. Hayatları on metrekarelik barakadan oluşsa da kapsama alanları göz alabildiğine geniş.
Çocukların gözleri bal. Yüzleri bal.
Hitapları o kadar candan ki gözlerinin içi gülüyor.
Arı vınlamaları bir müzik şöleni gibi.
Yanlarında kaldığımız süre içinde arıların seyir güzergahlarını izledik. Her bal işçisi fıtratına uygun bir güzergah ile en iyi çiçek özünü bal yapmanın ritmini vınlıyordu.
Değme kitabın okulun öğretmediği bir işbirliği bir hayat okulu laboratuvarı arı kovanlarının bulunduğu alan.
Geven, süpürge otu, sığır kuyruğu, deve dikeni, kenger otu gibi karasal iklime has bitkilerin çiçek özünü bal yapmanın uğraşı peşinde.
Rüzgar esintisi, meşe kokusu, geven çiçeği, göğe asılı bulutlar, köpeğin çocuklar ile oyunu, annenin şefkati, babanın güven veren gülüşü, taş, toprak, cır cır böceklerinin çekirgelerle uyumlu müziği... Hayat burada dedirtiyor insana. Çocukların fıtratlarına uygun doğada mutlu halleri yapmacık gülüşlerle mutlu görünmeye çalışan selfie yaşamları mukayese esince zihnimde kurulan cüme şu oldu: Arılarla hayat geçiren doğanın kalbindeki bu çocuklar mutlu, huzurlu; okulun kitabın vermediğini doğadan öğreniyor.
İkramları bal olan ailenin ikramından payıma şu iletiyi not ettim: Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.
Gerisi teferruat. Teferruatta boğuluyor sanayi toplumu.