Bir insanın yedikleri, içtikleri, gördükleri, okudukları, dinledikleri veya hobileri o insanın bedenine, ruhuna, düşünce yapısına yansır. Yediklerimiz, sağlığımızın belirleyicisidir. Okuduklarımız düşüncemizi oluşturur. Dinleyip gördüklerimiz ruh halimizin belirleyiciliğinde etkili oluyor. İnsan yaşadığı ekosistem içinde bir kişilik sahibi olur. Ekosistemin her birimi insanın kişiliğine yansır. Örneğin dağlık bölge insanının sert bir kişiliğe sahip olması, et ağırlıklı beslenen bir insanın daha ketum olması, düzenli müzik dinleyenin duygularını daha kolay anlamlandırması...
Çocuklar yaşadıkları ekosistemden büyükleren daha çok etkilenirler. Tavında olmaları çocukların çevreden daha erken dövülüp şekil almalarını sağlıyor.
Bu anlamda çocukların bir kişilik kazandırmalarında yedikleri, içtikleri, seyrettikleri, okudukları önemli bir etkiye sahip. Her ne kadar yaşadığı aile çocuğun mayasına şekil veriyorsa da dünyanın küçüldüğü çağımızda yalnız aile, akraba, okul çocuğun şekillenmesinde artık etkili değil. Hatta son yıllarda soyal medya, TV, bilişim oyunları, arkadaşlık ağları birçok çocuğun şekil almasında ailenin önüne geçmiş durumda.
ABD Pediatri Birliğinin yaptığı araştırmaya göre 3 yaşından önce, günde bir saat televizyon izleyen çocuklar 7 yaşına geldiklerinde, dikkatlerinde %10’luk bir azalma meydana geliyor. 2 yaşın altında uzun süre televizyon izleyen çocuklarda ise otistik belirtiler görülebiliyor. Uzun süre televizyon izleyen çocuklar, diğer çocuklara göre %30-40 oranında hiperaktivite ve dikkat eksikliği yaşayabiliyor. Küçük yaşlarda tablet ve cep telefonlarına maruz kalan çocuklar saldırganlaşıyor. Dil gelişimi gecikiyor, motor becerilerinde gerilemelere yol açıyor.
Maalesef saydığımız olumsuzlukları okullarda, caddelerde çocukların hayatında görüyoruz.
Birde çocukların ağzından girenin çocukları nasıl etkilediği sorunu var. Bu sorunun çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine gözlerimizi yıllarca kapattık, kapatıyoruz. Bazı ailelerin bireysel anlamda çocuklarını bilinçlendirmeleri dışında maarif ve sağlık bakanlığı bazı gıdaları resmî gazetede yasaklama dışında bu gıdaların okullarda çocukları zehirlemelerin önüne geçilmedi. Yöresel yiyeceklerimiz reklamlar ile çocukların gözlerini boyayan fast food yiyecekler karşısında tutunamadı.
Çocukların damak zevkleri gazlı içecekler, donmuş hamurlu etler, kızartmalar, cipsler ile bozuldu. Damak zevkinin bozulması, erken yaşta çocukların düşünce zevkini zehirledi. Çocuklarda sağlıklı düşünmenin yollarını tıkadı.
Düşünce ve bedenin sağlıksız hali sırada oturma adabını kaybeden, okuma sabrı göstermeyen, okuduğunun çoğunu anlamayan, düşünmeyi gereksiz görüp düşünme tembelliği çukurunda debelenen bir nesil oluşturmaya başladı. Küresel sömürünün isteğine uygu güdülen bir nesil.
MEB ve sağlık bakanlığı geçte olsa bu durumun farkına varmış olmalı ki MEB geçtiğimiz hafta “çocukların güvenilir gıdalarla dengeli ve yeterli beslenmesini sağlamak amacıyla” okul kantinlerinde kolalı içecek ve cips gibi hazır gıdaların satılmasını yasakladı.
Gecikmişte olsa alınmış kararın diğer adımlarını atmak lazım.
Okulların açılmasına yaklaştığımız günlerde sağlıklı bir nesil için okul-toplum el ele vererek çocuklarımızı; parmak, göz, oyun, besin diyeti için bilinçlendirmemiz lazım. Hatta parmak diyeti, gıda diyetinden daha elzem hale gelmiş.
Daha sağlıklı bir beden için gıda, düşüncenin aktif yollarında bilime yol almak için parmak, düşünce tembelliğinden çocukları kurtarıp kitabın sayfalarında sörf yapmak için bilişim oyunları diyetinin zillerini şimdiden çalalım.