Kapıdan içeri adımımı atıyorum. Çocuk gülümsüyor. Anne sinirlerine hakim insan profilinde. Çocuğun odasına geçiyoruz. Oda ev olmaktan çıkmış. 13-14 yaşında bir çocuğun odası olmaktan hayli hayli çıkmış. Dersaneye dönüşmüş: güneş alan pencere, umuda açılan kapı, çocukluk fotoğraflarını ve sevdiği posterleri astığı duvar; soru ve ders notlarıyla kaplı. Çocuk halen gülümsüyor. Anne, hırsını duvarlara asmanın onayını benden bekliyor.
Şaşkınlık içindeyim. İçimden bu kadar da olmaz diye yakınmak geliyor.
Öğrenci masum ifadelerle bana ve duvarlara bakışıma bakıyor. Benim manzara karşısında tepkimi konuşmasam bile yüzümde görmek istiyor. Susuyorum. Sinirimden susuyorum. Ebeveynlerin hırsları için çocuklarına hayatı dar etmelerine şahit olmanın suskunluğu benim halim.
Çocuğu boğuyoruz.
Okul, dershane, ebeveynin eli çocuğun gırtlağında. Çocuğun yaşam alanları daraltılmış. Kendini ifade edebileceği, kendi hayatını yaşayabileceği, hayal kurabileceği alanlar ebeveynin hırsıyla doldurulmuş.
13-14 yaşında bir gencin odasındaki rengarenklilik yerini formüller, işlemler, testler, dil bilgileri ... ile doldurulmuş.
Ebeveyn, orta yaşlı. Bilginin sadece sayfalarda olduğu yıllar önceki kendi öğrenme yöntemini şimdi çocuğuna da öğretmeye çalışıyor. Köprünün altında geçen suları görmemezlikten geliyor. Eski çamların bardak olduğuna gözlerini kapamış. Ne yapıp edip o bilgileri çocuğunun beynine yerleştirecek.
Ebeveynin anlamadığı, çocuğun odasını ders notlarıyla doldurup ders notlarını çocuğun gözüne sokmakla hiçbir şey öğrenilmiyor.
Tıpkı günlük hayatımızda kendi doğrularımızı başkasının gözüne sokma yöntemini uyguladığımız gibi. Bu yöntemle bırakın doğrularımızı karşı tarafa kabul ettirme karşı taraf ile aramıza kin, nefret, ötekileştirme duvarlarını örüyoruz.
Aynı durum dersi öğrencinin gözüne sokar gibi odayı not ile doldurma için de geçerli.
Oysa baskıcı bilgi dayatma durumlarında Beyin bilgi dayatmasına tepki gösterecek bir refleks oluşturuyor.
Her yere ders notlarını asmayı bir dönem sonra beyin şöyle okuyor: öğreneceğim varsa da bu baskıcı yöntem ile öğrenmeyeceğim. Öğrenme duyuları tepki veriyor. Öğrenciye bildiğini de yapamama, gözünün önünde olmasına rağmen görememe, yanlış okuma, okuduğunu anlayamama, yorgunluk, uykusuzluk gibi birçok olumsuz duruma neden oluyor öğrencinin hayatında.
Zorla yenen aş ya karın ağırtır ya baş. Diğer bir anlamı Kaş yapalım derken ebeveyn göz çıkarttığının farkında değil.
Emile Durkheim’in “ Sosyal hayata henüz elverişli olmayan acemi neslin ergen nesli hayata hazırlaması“ dediği durum bu olsa gerek.