Her dönemin bir muhasebesini yapar büyük insanlar ve kurumlar. Yaptıklarımız. Yapmak isteyip yapamadıklarımız. Elimizde kalan işler…
Geçtiğimiz pazar yaklaşık bir milyon öğrenci Liselere Geçiş Sınavı’na ( LGS’ye) girdi. Bir gün sonra öğrencilere kitapçıkları verildi. Öğrenciler kitapçıklarını kontrol edip başarılarıyla yüzleştiler.
Başarı yüzleşmesi özelde çocukların olsa da bir başarı başarısızlık varsa öğrenci dışında toplumun da eseridir.
Çocuklar durup dururken kendi kendine oturdukları yerde bir başarıya, sonuca ulaşmıyor. Bizim büyütme tarzımıza bağlı olarak bir şekil alıp bu şekillenmeye sonucu öğrenim hayatında LGS’de geçer not alırlar veya almazlar.
Geçtiğimiz gün ben LGS’nin istediği öğrenci profilini sorular üzerinden düşünürken Türkiye’de onlarca kitap yazmış ülkemin entellektüel insan profilleri içinde ilk sırada yerini alan bir ağabey ile karşılaştık.
Beni görür görmez hal hatıra geçmeden “Sorular zormuş Aliciğim” dedi.
İroni olsun diye ağabey sınava mı hazırlandınız deyince kahkahayı kaç metre derinliğinde olan metro durağında yankılandırdık.
Soruların zorluk kolaylığını bir kenara bırakalım dedim. 21. asır nasıl bir öğrenci profili istiyor onu konuşalım. Bu konuşma hem soruların kolay ve zorluğuna dair aradığımız soruya cevap verir hem de günümüz gençlerinde aranan asrın özelliklerinin kaçı bu nesilde var ona da ulaşmış oluruz.
Buyur sizi dinliyorum manasında yüzüme bakıyor.
Üstad dedim LGS dünyada yapılan uluslararası PISA ve TIMS sınavlarıyla özdeş bir sınav.
LGS herkesin zannettiği gibi sadece akademik bilgiyi ölçmüyor. 14-15 yaş aralığında sınava giren öğrencileri bilgi, duygu ve davranışlarıyla bir bütün olarak ele alıp sorguluyor.
LGS hem ebeveynin çocuğunu tanıması hem de devletin Türkiye eğitiminin sekiz yıllık sonuçlarını görmesi açısından bir şans.
Duygularının rengini bilen öğrenci gülümser.
LGS’de sorulan sorularla çocukların heyecanını kontrol altına alıp duygu yönetimini doğru mu yapıyor yoksa en ufak bir heyecanı strese paniğe dönüştürüp duygu yönetimine sahip değil sınaması yapıyor. Heyecan doğru bilmenin kapılarını açar. Panik ve stres Dimyat’a pirince giderken insanı evdeki bulgurdan ederek aç bırakır.
Gözün gördüğünü akıl düşünüp sorgulamalı.
Dijital dünyanın aktif oyunlarını oynayıp animasyon filmlerin yoğun izlendiği günümüz gençlerinde göz sürekli aktif olunca zihin pasifleşiyor. LGS, sorduğu uzun ve düşünmeyi gerektiren sorularda zihnin uzun süre soru ve sorun çözmede yoğunlaşmaya pür dikkatini vermeye uygun bir delikanlı olup olmadığını da ölçüyor. Düşünme tembelliği olan gençlerin şansı olmuyor. Güçlü hafıza, yoğun düşünmeye sahip gençler istiyor LGS.
Başına buyruk olmak özgürlük değildir.
LGS’de sorulan ve özellikle matematikte çok işlem gerektiren veya elemeye dayalı sözel sorularda öğrenci okuduklarına bağlı olarak her adımda işlem yapıp sonuca ulaşma dikkati, sabrı gösterip göstermediğini ölçüyor. Zekasına güvenip kafadan yapan başına buyruk delikanlılar basit işlem hatası veya yanlış eşleştirmeden dolayı eleniyor.
Bilgiye ve anlamaya kitap okuyarak ulaşılır.
LGS’nin hem sayısal hem sözel sorularında şu mesaj vardı: Kitap okumayan nitelikli bir eğitim alamaz. Hedeflediği okulun kapısı da ona açılmaz. Sınav, okuduğunu anlama ağrılıklı. Önce soruyu oku, sonra okuduğunu anlamak için düşün, şimdi sakin sakin ne demek istediğime uygun cevap ver. Kitap okumayan öğrenciler istenilen bilgiye sahip olmalarına rağmen kitap okumadıkları için sorunun kendisinden ne istediğini bilmedikleri için yapamadılar. Eğitimin öznesi; kurguya dayalı, ideolojiden uzak, yaş seviyelerine uygun hikaye ve roman okumak. Kitap okumak, gençlerin hızını kontrol altına alıp onları düşünme tembelliğinden kurtarmakla kalmayıp hayal ve hayat dünyalarını da renklendiriyor.
Doğru yolun sonu sabırlı olmaktan geçer.
Kızılderili adam ile beyaz adam hızlı yürüyünce kızılderili adam beyaz adamı durdurup “biraz bekleyelim o kadar hızlı yürüdük ki ruhum geride kaldı.” diyor.
Dijital oyular, ekranla fazla vakit geçirme, animasyon filmlerin yoğun izlendiği günümüz dünyasında gençler hızlı yaşadıkları için fıtratlarına uygun olmayan bir acelecilikleri var. Bu durum onların hızlı ve yanlış okumalarına, okuduğunu anlama sabrı göstermemelerine, uzun soruda kendine güven kaybetmelerine neden oluyor. Sabrı tavsiye edenlerin kazandığı bir insan davranışı kazandırmaya yönelik bir kişilik ölçümünden geçirdi LGS.
Zihin direnci güçlü öğrencilerin kalesinde bayrak dalgalanır.
LGS’nin ilk oturumu 75 dakika. Sonra 45 dakika ara veriliyor. İkinci oturum 80 dakika. Uzun süre gözünü kargacık burgacık harflerden ayırmadan somut olmayan bir nesne üzerinde 75 veya 80 dakika boyunca ara vermeden durmadan dinlenmeden somut bir sonuca ulaşmak için zihinsel uğraş vermek. Bu durum zihin direnci güçlü, uzun süreli yorulmayan zihin, tüm dikkatini uğraştığı üzerine yoğunlaştıran bir gençlik istiyor.
Hasılı 2018’den beri yapılan LGS sonuçları hem maarif erkanına hem de ebeveyne nasıl bir çocuk yetiştirdiğine dair bir veri sunuyor. Bu veri özelde bizim toplum genelinde insan profilimizin de somut verisi.
Üstad, peki Aliciğim maarif dünyası buna uygun bir eğitim veriyor mu sorusunu bana yöneltince: maalesef, muallim arkadaşlarımızın ekseriyeti dahi 2018’den beri uygulanan bu değişim ve dönüşümden habersizler.
Derken metrobüs üstadın ineceği Altunizade durağına gelince devamı için görüşelim deyip ayrıldı.
Geri kalanı birkaç cümle ile siz okuyucularım için nihayetlendireyim.
Gelelim 2018’den beri MEB verileri görüp zaman zamanda kamuoyu ile paylaşıyor. Buna rağmen sorunların gidermek için somut bir adım atmadı.
Mesela ilkokul mezunu ebeveynlerin çocukları ile üniversite mezunu ebeveynlerin çocukları arasında 120 puan fark olmasına rağmen MEB dezavantajlı velilerin durumunu düzeltmek için hangi adım atabilir.
MEB; LGS, PISA VE TIMS benzeri bilgi ve becerilerin ölçüldüğü asrın eğitimine uygun öğrencilerin yetişmesi için öğretmenlere uzun soluklu geri sağlaması olan bir eğitim çalıştayı yapabilir.
J. M. Coetzee “Barbarları Beklerken” romanında kahramanına yönelttiği soruyu bizde maarif erkanına sorabiliriz: “Gün geçtikçe hiçbir şey yapmadan şişmanlayan bu hantal eğitimi daha ne zamana kadar besleyeceğiz?”