Rus yazar Mihail Bulgakov’un ünlü romanıdır “Üstat ile Margarita”. Stalin döneminde edebiyatı baskıyla yönlendirme ya da susturma çabalarına karşı, dilin imkânlarını zorlayıp metni ironik göndermelerle sıkı biçimde örerek güçlü bir çığlık atar Bulgakov. Romanın derinlerinde rejimin sanat anlayışına uymadığı için dışlanan, yasaklanan bir yazarın derin acısı ve bence intikam duygusu kendini sürekli hissettirir. Örneğin daha ilk bölümde, Edebiyatçılar Derneği (Massolit) Başkanı Berlioz’un, genç şair İvan’dan İsa’nın gerçekte yaşamadığına dair din karşıtı bir şiir istemesi, rejimin edebiyat üzerindeki baskısını yansıtır. Ama Şeytan Woland ve maiyetindekiler Moskova’ya gelerek, Berlioz’un dayatmalarını, rejimin ve toplumun; özellikle edebiyat ve bürokrasi çevresinin yolsuzluk ve riyakârlıklarını tüm çıplaklığıyla sergiler. Böylece Bulgakov, Şeytan aracılığıyla kendisini yasaklayan, dışlayan, rejim adına eleştiren çevrelerden intikamını alır. İntikam dedim de, Margarita’nın, Şeytan’ın sağladığı olağanüstü güçlerle Üstad’ı edebî çevrede itibarsızlaştıran rejim sözcüsü eleştirmen Latunski’nin evini darmadağın etmesi, aslında Bulgakov’un kendisini haksızca susturan eleştirmenlerden intikam alması olarak okunabilir.
“Üstat ile Margarita”nın çok katmanlı bir yapısı var. Eser, içi içe geçmiş üç öykü zincirinden oluşuyor. İlk katmanda Şeytan Woland ve maiyetindeki Azazello, kara kedi Behemot ve Korovyev’in sergilediği olağanüstü olaylar anlatılır. Bu öyküde ana mekan, “Kara Büyü” gösterisinin sahnelendiği Varyete Tiyatrosu, ikinci mekan Şeytan ve maiyetindekilerin oturmaya başladığı 50 numaralı daire, üçüncü mekan ise Massolit adıyla bilinen Yazarlar Evi’dir… Şeytan’ın bu öyküdeki ana işlevi, -özellikle Varyete Tiyatrosu’nda- edebî çevrelerin, bürokratların, toplumun riyakârlıklarını, yasalara aykırı işlerini ve ahlâk dışı ilişkilerini teşhir etmektir. Böylece Bulgakov, Rus toplumunun ve rejimin kirli yüzünü ortaya koyar. Bu öyküdeki bir başka önemli mekân ise olağanüstü olaylara şahit olan, ama gördüklerine kimseyi inandıramayanların toplandığı Psikiyatri Kliniği’dir.
Romanın ikinci katmanında Üstad’ın Margarita ile yaşadığı aşkın ve edebî macerasının anlatıldığı öykü yer alır. Yazarın Margarita ile tanışması, İsa’nın idamını anlatan bir roman yazması, romanı nedeniyle edebi çevrelerce cezalandırılması, bir cinnet ânında eserini yakması ve yaşadığı korku nedeniyle Psikiyatri Kliniği’ne gitmesi, bu öyküdeki olay halkalarıdır. Öykü, Margarita’nın, Şeytan’ın davetini kabul edip olağanüstü bir baloya ev sahipliği yapması, karşılığında sevgilisini bulması ve birlikte sonsuzluğa gitmeleriyle sona erer.
Üçüncü katmanda, Hz İsa’nın idamının anlatıldığı, idam kararını veren Vali Pontius Pilatus, Hz. İsa ve Levi Matta’nın öne çıktığı, olayların Yerüşelayim (Kudüs) geçtiği öykü vardır. Aslında bu, Üstat’ın yazdığı romandır.
Romanın en dikkate değer yönleri; birçok edebiyatçı, müzisyen ve sanatçıya atıflarda bulunulması, olağanüstü mekân ve olay tasvirleridir. Özellikle Şeytan’ın düzenlediği baloda ve sonrasında Üstat ile Margarita’nın öteye yaptıkları yolculukta göze çarpan manzaralar, yazarın hayal gücüne işaret eder.
Eserin sonlarında, romanını yakan Üstad’a Şeytan; “Elyazmaları yanmaz!” der. Bu cümle bence Bulgakov’un tüm baskıcı rejimlere ve rejim sözcüsü edebî korolara verdiği acı bir cevaptır!..
Evet tıpkı Bulgakov’un hayattayken yayımlayamadığı bu romanın müsveddeleri gibi “Müsvetteler yanmaz!” ve er geç aydınlığa çıkar… “Üstat ile Margarita”, susturulmanın azabıyla yazılmış sıkı ve şifreli bir meydan okuma, çok sesli bir müzik, tarihî, dinî, felsefî ve edebî bir karnaval!..