Edward Said, Entelektüel adlı eserinde entelektüellerin “aynı zamanda salt kendilerine özgü, biraz tuhaf, hatta yıpratıcı bir hayat tarzını” benimseyen ‘ayrıksı’ kişiler olduğunu söyler ve bu bağlamda Turgenyev’in Babalar ve Oğullar’ındaki Bazarov’u, Flaubert’in L’education sentimentale’indeki Frederic Moreau’yu ve James Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Potresi’ndeki Stephen Dedalus’u örnek gösterir.
Turgenyev’in 1859 Rusya’sında, taşradaki çiftlik sahibi zengin ailelerin hayatını tasvir ettiği Babalar ve Oğullar’ın en ilginç karakteri, şüphesiz Bazarov’dur. Romanda olaylar, üç ana mekânda geçer. İlki, Bazarov’un üniversiteden arkadaşı Arkadiy’in babası Nikolay Petroviç’in evi. İkincisi Bazarov’un âşık olduğu Bayan Anna Odintsov’un evi, üçüncüsü de Bazarov’un babası Vasiliy İvanyiç’in köydeki evi. İlk mekânda olayların odağında esas itibarıyla Bazarov, Arkadiy’in amcası Pavel Petroviç ve Nikolay Petroviç’in yeni eşi Feniçka vardır. Bu küme içinde Bazarov, daha çok geleneksel düşünceyi temsil eden Pavel’le, ikinci kümede âşık olduğu Anna ile karşı karşıya gelir. Burada Arkadiy’le Katya arasında geçen aşk öyküsü de önemli bir yer tutar. Üçüncü kümede ise Bazarov’un anne ve babasıyla olan ilişkileri, bir hastadan tifüs mikrobu kapması ve ölmeden önce yaşadığı bedensel ve ruhsal buhran anlatılır. Eserin bana göre en güzel ve dokunaklı bölümü de Bazarov’un ölmeden önceki çırpınışlarının, anne ve babasının çaresizlik içinde çektiği ıstırapların anlatıldığı sayfalardır. Turgenyev bu elîm sonla, hem her şeye başkaldıran mağrur ve inatçı Bazarov’un; yani insanın ölüm karşısındaki çaresizliğini dile getirir, hem de roman boyunca ket vurup bastırdığı romantizmi serbest bırakır… Nitekim eserin sonundaki; “… mezarın içinde saklı olan yürek ne kadar tutkulu, günahkâr, serkeş olursa olsun, üstünde biten çiçekler saf gözleriyle (…) bize ölümsüz huzuru, sonu olmayan yaşamı da anlatırlar.” (s. 233) cümlesi, Bazarov’un nihilizminin aksine ruhun ve öte dünyadaki ebedi huzurun varlığını ilân eder!..
Yazımın başında da söylediğim gibi, Babalar ve Oğullar aslında ‘Bazarov’un başkaldırı öyküsü’dür; yazar, böylece kahramanı vasıtasıyla insandaki alışılmış düzene/ kurallara karşı çıkan marijinal eğilimleri yansıtıyor. O, Edward Said’in belirttiği gibi, düşünceleri ve davranışlarıyla toplumsal normlara uymayan, hiçbir otoriteye inanmayan, arkadaşı Arkadiy’in tarifiyle hiçbir şey tanımayan ve hiçbir şeye saygı duymayan, “hiçbir prensibi eleştirmeden benimsemeyen” bir nihilisttir (s. 40). Arkadiy’in evine geldiği ilk gün “… içini açıp ne var ne yok anla[mak]” (s. 37) için bataklıktaki kurbağaları incelemeye koşması, kendisindeki ‘entelektüel kuşku’ya işaret eder. Genelde muhataplarına karşı dik başlı ve küstahtır. Sanata, romantizme, aşka, ruha, dini inançlara, geleneklere değer vermez; “İyi bir kimyacı yirmi kez daha yararlıdır bir ozandan.” (s. 44) der. Aşkı, gözün anatomisiyle açıklar, doğayı bir tapınak değil, bir işyeri, insanları da orada çalışan işçiler olarak görür. Arkadiy’in babası Nikolay Petroviç’e Puşkin yerine, Alman filozofu Ludwig Büchner’in Madde ve Kuvvet’ini önermesi, aslında tüm düşüncelerini özetler.
Hâsılı Bazarov, Edward Said’in dediği gibi “anarşik entelektüel enerjisi”, “amansız sorgulama gücü ve son derece muhalif zekâsıyla” (Entelektüel, s. 31) toplumun kafasını karıştıran “kıyı”dakilerden biridir.
Beşir Fuat, Büchner’i dilimize çeviren, edebiyatın zararlı olduğunu ileri süren Baha Tevfik ve Sessiz Ev’deki Dr. Selahattin Darvinoğlu, bazı yönleriyle Bazarov’a ne kadar benziyor!..