Bakımevlerinde, rehabilitasyon merkezlerinde sisteme uyum sağlayamayan, dolayısıyla sistemi bozan çocuklara systemsprenger deniyor. Filmin başkahramanı Benni böyle bir kız çocuğu, 9 yaşında.
Öncelikle şunu belirtmek isterim. Çocuk psikolojisini, çocukta mutlaka doldurulması gereken boşlukları ve boşluklar doldurulmazsa onun yaşayabileceği ruhsal travmayı kavramak açısından mutlaka seyredilmesi gereken bir film “Oyunbozan”. Filmde Benni adlı bir kız çocuğunun yaşadığı ruhsal çatışma, bu çatışmanın hayatına nasıl yansıdığı konu ediliyor.
Bu arada Sezai Karakoç’un “Köpük” şiirindeki “Bir insanı al onu çöz çöz çocuk olsun” mısraını hatırladım. Ben bu mısradan, insan bir yumak gibidir, çözdükçe içindeki çocuğu bulursunuz, anlamını çıkarıyorum. Psikiyatrlar da bu nedenle, ruhtaki problemin kaynağına ulaşabilmek için adeta bir yumağa benzeyen danışan’ın çocukluğuna inerler. Her şey oradadır çünkü, travmaların menbaı da. System Crasher, bize travmaların kaynağını, daha çocuklukta nasıl yansıdığını gösteriyor.
Benni, bakımevinde yaşayan bir çocuk. Ama uyumsuz; sık sık öfke nöbetleri geçiriyor, yaşıtlarına, eğitmenlerine saldırıyor. Ne bakımevine, ne okula, ne sokaktaki hayata uyum sağlayabiliyor. Bu nedenle sık sık bakımevi değiştiriyor. Psikiyatri de ilaçlar da bir süre sonra tedavide yetersiz kalıyor. Peki neden? Onu bu denli hırçın, muhatabına öldüresiye saldırtan öfke neden, neye?.. Bir başka deyişle boşluk neden kaynaklanıyor? System Crasher işte bu sorulara cevap arar. Cevap ararken toplumdaki birtakım kurumları, örneğin bakımevlerini, buradaki eğitimi, elbette ebeveynleri, hatta psikiyatrları eleştirir. Çünkü bu tür travmalara ilaçlarla müdahale eden psikiyatr bir süre sonra çaresiz kalır, salt ilaçla sorunu çözemez. Buna mukabil Micha’nın çocukla kurduğu iletişim, diğerlerine göre daha olumludur, ama yetmez! Çocuktaki asıl boşluğu hiçbir şey dolduramaz. Bu arada filmde şöyle bir konuşma vardır: “İnsanın kendi annesi gibi yoktur.” Başka anneler, Benni’ye asla derman olmaz!
Nedir ondaki eksiklik? Ebeveyn!.. Özellikle anne! Daha başlarda annenin bakımevindeki toplantılara dahi gelmeyişi, çocuğun bakımevinden kaçıp annesine gidişi, aile ortamındaki davranışları, ondaki asıl boşluğun sıcak bir aile ortamı ve anne sevgisi olduğunu gösterir. Hele filmin bir sahnesinde Benni’nin bir ormanda “Anne, anne, anne” diyerek defalarca seslenmesi büyük bir özlemin ifadesidir. Ama her defasında yıkılır çocuk, anne bir türlü gelmez, sıcak yuvaya bir türlü kavuşamaz. Bunun öfkesiyle çevresine saldırır, yaralar, kaçar, reddeder.
Filmdeki camın kırılma sahnesi tüm mesajı yüklenen bir simgesel anlam taşıyor bence. Başlarda sistem, öfkeyi kontrol altında tutmuştur, Benni bir öfke nöbetinde eline geçen her şeyi camlara fırlatır. Ama camlar kırılmaz, çünkü gerekli önlem alınmıştır. Çocuk adeta bir fanus içinde kontrol altına alınmak istenmekte, asıl sorun “annesizlik”, bir “aile ortamı”ndan mahrumiyet bir türlü çözülmemektedir.
Ve sonunda kriz büyür, 9 yaşındaki Benni sonunda kaçar, tüm gücüyle cama çarpar. Kırık can, kendisini kontrol altında tutmaya çalışan sistemi/ fanusu kırmıştır. Kırılma, travmanın son haddine geldiğinin ve çaresizliğin işaretidir.
Aklıma İsmet Özel’in “Esenlik Bildirisi” şiirindeki “öcalınmazsa, çocuklar bile birden büyüyebilir” mısraı geldi. Öyle sevgisiz, öyle merhametsiz bir toplumsal düzen ki bu, artık urgan satılan çarşılarda kenevir, kandil gecelerinde buhur kokmuyor, yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyor. O şehirden öcalınmazsa, Benni gibi sevgisiz çocuklar birden büyüyecek, kinlerini kusacaklardır. Filmi seyredince insanların neden câni olduklarını anladım:
Çünkü “Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar, çocuklarda."