Geçen hafta Fikir Coğrafyası sitesinin kurucusu Adnan Tekşen, Vehbi Başer ve Mehmet Çetin’le Üsküp’teydik… Yahya Kemal’in deyişiyle Yıldırım Beyazıt Han diyarında, Bursa’nın Şar Dağı’nda devamı olan Üsküp’te. Amacımız Makedonya’daki Müslüman aydınlarla kültürel münasebetleri geliştirmekti. Bu çerçevede ilk durağımız, başkanlığını Hüsrev Emin’in yaptığı Köprü Derneği oldu. Müslüman yazar ve şairlerin kurduğu bir dernek Köprü… Oturduk. Leyla Şerif Emin Hanım ve genç yazarlarla konuştuk. Bize etkinliklerinden bahsettiler, Türkçe yayımladıkları Köprü ve Kardelen dergilerinden, öğrencilere verdikleri kurslardan… Gözleri gülüyordu hepsinin, ışıklıydı, heyecanlı… Fersiz gözlerimiz açıldı -Ahhh Türkiye’de yorulan ve kirlenen kalbimiz- kalplerimiz inşirah buldu. Bunları gördükten sonra diyorum ki, artık Üsküp’ün Köprü’sü yıkılmaz…
***
Üsküp’te ikinci ziyaretimiz Focic’e; yani İslâm Medeniyeti Araştırma Merkezi Vakfı’na. Makedonya Müslümanlarının kalbi ve beyni Focic… Dinamik bir entelektüel grup. Bir akşam, uzun uzun sohbet ediyoruz. İlkin Latif Mustafa’dan söz etmeliyim; Latif, Focic’in enerjik, genç aydınlarından biri ve Müslümanların çıkardığı nitelikli bir fikir dergisi Shenja’nın editörü. Logos Yayınevi’ni de atlamamak gerekiyor. Logos, 25 yıl önce kurulmuş köklü bir yayınevi. Afrim Gashi ve Zekeriya İbrahimi yayınevinin yaptığı faaliyetleri anlatıyorlar. Balkanlarla ilgili birçok eser yayımlamış, Türkçe’den kitaplar çevirmişler… Söz bir ara İsmet Özel’in Arnavutlara ilişkin söylediklerine geliyor, yıllar önce bazı eserlerini Arnavutça’ya çevirip yayımladıkları şaire kırgınlar, hem de çok. Mahcubuz, susuyoruz. Özel, bilmem yeniden nasıl alır Müslüman Arnavut kardeşlerimizin gönlünü…
Ve Üsküp!... Üsküp, iki ayrı dünya, iki ayrı yaka… Ortasından Vardar Nehri akıyor, ama hüzünlü ve yaralı… Çünkü buldozerlerle bağrını deliyor keskin bıçaklar, yüzyıllardır aktığı yatağı değiştiriyor, yüksek binalarla kuşatılıyor etrafı. Köprünün bir yakasında mümin ve mütevekkil, fakir, ama âsude Üsküp. Arnavut kaldırımlarıyla döşenmiş dar sokaklar, ahşap evler, arasta, küçük dükkânlar, camiler, camilerin hemen yanı başında ecdada ait türbeler ve hazirelerle kendi küçük dünyasında sessizce yaşayan Üsküp.
***
Ya öbür yaka?.. Köprünün karşısı… Karşıda dev, görkemli, parlak binalar, yeni bir şehir; modern Üsküp yükseliyor!.. Batı bu; gücüyle, görkemli binalarıyla, teknolojisiyle meydan okuyan Batı! Arkamız Doğu, arkamız mümin, mütevekkil ve ücra Üsküp. Modern Üsküp ise avını yutmaya hazır, çelikten bir canavar gibi… Köprünün iki yakasını dev heykeller tutmuş; bir yanda baba Kral Philip, diğer yanda oğul Büyük İskender, mağrur, mütehakkim bir eda ile âdeta Greko-Romen uygarlığının gücünü ilân ediyorlar… Üsküp’te heykeller aracılığıyla bir kimlik savaşı yapılıyor. Işıklı, geniş caddeler, kalabalık barlardan sigara dumanları ve tiz bir müzik sesi yayılıyor kentin bu yakasına… Üsküp’ün Pera’sı burası, ‘karşı’sı, neon lâmbaları, modern alış veriş merkezleriyle eski Üsküp’ü yutmaya hazır Batı’sı… Fatih-Harbiye’yi hatırlıyorum; Taşköprü bir tramvay oluyor, karşısı Harbiye, bu yanda Fatih… Taşköprü’nün ortasında kalakalıyorum, aklımda Neriman. Gözlerim doluyor!.. Bir ara mihmandarlığımızı yapan iki genç Müslüman kıza; Münevver ve Sündüz’e soruyorum: Şehrin bu modern yakası bir gün sizin gönlünüzü çelmeyecek mi? Sündüz, gözlerinde şimşekler çakarak “Hayır” diyor!.. Evet direnecekler, bunu gördüm gözlerinde! Başım önümde, susuyorum.
Şu Üsküp’ün orta yeri sinema, fakirliğim, mahzunluğum duyurmayın anama!..