Bir dönemin ünlü gazetecilerindendir Refi Cevat. Siyasi hayatı çelişkilerle dolu. II. Meşrutiyet’ten sonra gazeteciliğe başlamış. 1911’de “Şehrah” ve “Alemdar” gazetesinde İttihat ve Terakki aleyhine yazdıkları sebebiyle tüm hayatını etkileyecek bir safta buluvermiş kendini. İttihatçıların kara listesine girmiş! 1913’te tutuklanıp birçok muhalifle beraber Sinop’a sürülmüş, 1916’da Çorum’a, 1917’de Konya’ya nakledilmiş, 1918’de İstanbul’a dönmüş. Ama artık iflah olmaz bir İttihatçı karşıtıdır!
İttihatçılara öfkesi sebebiyle -Refik Halit de aynı ruh hâli içindeydi- Kuva-yı Milliye’ye de karşı, İngiliz Muhipler Cemiyeti’ne destek oluyor. Ve sonra: 1922’de yurt dışına kaçış, 150’likler listesinde. Zikzaklı bir sürgün hayatı. Pek güven vermese de 1938’de affedilip yurda dönüyor.
Buraya kadar, bir siyasi hatalar zinciri içindedir Ulunay. Ama yurda döndükten sonra özellikle 1940’lı yıllardan itibaren “Yeni Sabah”ta, sonra da “Milliyet”te yazdıklarıyla geçmişteki hatalarını unutturur.
Refi Cevat’ın 1918-1920 yılları arasında “Alemdar”da “Menfalar, Menfiler” başlığı altında tefrika edilen “Sürgün Hatıraları” (Arma Yay., 1999), 1913’te vuku bulan Sinop sürgününe dair önemli bir kaynak. Ama tüm hatıralar gibi öznel, doğrulanarak okunması gerekiyor.
Hatıralar, 11 Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi üzerine İstanbul’daki pek çok muhalifin toplanıp 18 Haziran’da Sinop’a gönderilmesiyle başlar. Sürgünler arasında kimler yok ki! Refik Halit, Ferit (Tek), Mustafa Suphi, meşhur On İkililer çetesinin reisi Arap Abdullah, musikişinas Muhlis Sabahattin, Komik-i şehir Hasan’ın kardeşi Recep, İskilipli Atıf Hoca, musikişinas Sultan Selimli Hafız Cemal Efendi, Veliefendi Çayırı’nın sahibi Hamdi Efendi, şair Deli Rıfkı, Alemdarcı Kadri, İştirakçi Hilmi…
Önce polis müdüriyetinde işkence faslı!.. Ulunay, eserinde işkencelerden uzun uzun söz eder. Meselâ ilk gün kendisine “teşerrüf” babında temiz bir dayak atılır, birçok tutuklu dövülür, zincire vurulur, aç bırakılır, çıldırır vs. Polisler zevkten dört köşedir, “Memleketin müdafaası için kendilerine milletin verdiği kılıcı bir tarafa atmışlar, ellerine muntazam kesilmiş sopaları almışlardı[r].” (s. 29)
Hatıralarda kimi sürgünler hakkında bilgiler de veriliyor. Bunlardan biri meselâ II. Abdülhamit döneminin ünlü kabadayı çetesi Onikiler’in reisi Arap Abdullah. Yazar, “Sayılı Fırtınalar”da onu anlatmıştır. Sermet Muhtar Alus’un da “Onikiler” adlı bir romanı var.
Sürgün’e gönderilenler arasında TKP’nin kurucusu “Mustafa Suphi’yi de saymıştım. Ulunay’ın yazdığına göre Mustafa Suphi, bir grup arkadaşıyla bir akşam Sinop’tan Rusya’ya kaçmıştır (s. 187-189). Refik Halit de hatıralarında, bana beraber kaçmayı teklif etmişlerdi, iyi ki kabul etmemişim, der (Bir Ömür Boyunca, 2011, s. 10). Karay, Mustafa Suphi’yi “Gün gelip de onun gene bir vapurda ve hücum eden eşkıya elinde parça parça edileceğini hangimiz aklımıza getirebilirdi ki?” (s. 81) sözleriyle anıyor.
Ulunay, uğradıkları işkencelerden bahsediyor demiştim ya, birkaçını nakledeyim. Bir akşam yine müdüriyette dayak faslı başlar. “Pat, çat, pat, çat! Söyle! Pat. Söyle! Çat!” Aşağıdan bir ses duyulur “Dövmeyin herifi be, bunu ben bilirim dilsizdir!” (s. 54) Ne söylesin gariban!..
İkinci olay da şöyle: Sürgünlerden Yorgancı Ahmet’e haftada 3 gün dayak atılıyormuş. Adam bir gün esrar çekip jandarma dairesine gitmiş.
-Ben geldim.
-Ne istiyorsun?
-Dayak.
-Ne dayağı?
-Canım, haftada 3 gün dayağım yok mu, geldim işte, haydi eliniz boşsa atın dayağı da gideyim, işim var… (s. 148)
Son olay daha gülünç. Sinop’ta Resul Efendi adlı komiser bir kahvede sürgün Salih Efendi’yi yanına çağırarak:
-Baksana ne yapıyordun?
-Oturuyordum.
-Daha başka?
-Sigara içiyordum.
-Hem de güldün!
-Olur ya belki gülmüşümdür.
- Fakat o gülme başka gülmeydi, siyasi güldün.
Şeyh Salih hemen şu cevabı verir:
-Vallahi tarafsız güldüm.” (s. 109)
Böyle! Siz de tarafsız gülün! Aman ha!..
Refi Cevat ve Sinop sürgünü
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.