Kral Abdullah’ın anılarında Arap isyanı

Alaattin Karaca

Yakın tarihteki tartışmalı konulardan biri de I. Dünya Savaşı’ndaki ‘Arap isyanı’… Dindaşımız Araplar, bu savaşta bize ihanet etti mi, ettiyse niçin, bu süreçte neler oldu vb. sorular önemli. Bu soruların bir kısmına, o dönemde Osmanlıya isyan eden Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Abdullah’ın Türkçe’ye “Biz Osmanlı’ya Neden İsyan Ettik?” (Klasik, çev. Halit Özkan, 2015) adıyla çevrilen anılarında cevap bulabiliyoruz. Çünkü Abdullah, II. Abdülhamit ve II. Meşrutiyet sonrası İstanbul’unun siyasi atmosferini solumuş, 1909’dan sonra Meclis-i Mebusan’da Mekke Mebusu olarak görev yapmış, Hicaz’daki Arap aşiretleri arasındaki çatışmalara dahil olmuş, 1916’daki Arap isyanında önemli roller oynamış, İngilizler tarafından Ürdün kralı tayin edilmiş bir şahsiyet. 1951’de bir Filistinli tarafından öldürüldü.

Anılarda neler var?.. Evvelâ şunu belirtelim Şerif Hüseyin ailesi, Haşimi sülalesine mensup. Abdullah’a göre Haşimîlik bir üstünlük! Tüm Hicaz bölgesinin, hatta Arap dünyasının lideri olmaya lâyık bir aşiret. Bu sebeple olsa gerek, Hicaz emiri olmayı da bir hak olarak görüyorlar. 1908’de Şerif Hüseyin, bir dilekçeyle Hicaz Emirliğine atanmayı istiyor. Atanıyor da… Ama sonra İttihat ve Terakki hükümeti ile ihtilaflar başlıyor ve giderek büyüyor. Genel kanaatim, Şerif Hüseyin ve oğlu Abdullah’ın merkezden gelen emirlere uymamakta kasten direndikleri, hatta devletin diplomatik diline riayet etmedikleri yönünde. Nitekim Kral Abdullah bu durumu “Devlet heyetiyle emirlik yönetimi arasındaki soğukluk ay boyunca sürdü.” (s. 60) cümlesiyle ifade eder. Elbette devlet adamları arasında birtakım görüş ayrılıkları olabilir, ama Osmanlı’nın Hicaz’daki temsilcisinin ve Mekke mebusunun daha 1912’de Britanya Mısır Konsolosu Lord Kittchener’le görüşüp “Emir hazretleri, vatanın mukaddes faaliyetleri icabı hakkını savunmak durumunda kalırsa -Osmanlı’ya isyan ederse demek istiyor AK- bu savunmada Emir’e yardımcı olacak mısınız?” (s. 63) diye sorması affedilemez.

Emir’le Osmanlı arasındaki çatışma büyüyünce Sir Ronald Storrs, Şerif Hüseyin’in oğlunun sorusunun cevabını “babanız Şerif hazretleri Hicaz’daki haklarını korumak için savunmaya geçerse, (…) İngiliz hükumeti, hac bölgelerinde hâlihazırda var olan barış durumunu bozacak herhangi bir girişimin Türkiye tarafından ortaya çıkarılıp sürdürülmesine destek vermeyecektir.” (s. 70) sözüyle verir. İngiltere, Şerif Hüseyin’i, Osmanlıya isyan etmesi hâlinde destekleyecektir. Artık iş, düğmeye basmaya ve Osmanlıyla ipleri koparmaya kalmıştır. Zor olmaz! Emir, Hicaz demiryolunun Mekke’ye kadar uzatılmasına karşı çıkar. Osmanlı idaresine tâbi bir emir, buna niye karşı çıkar ki?.. Kral Abdullah bunu farkında olmadan “… demiryolunun inşası, Osmanlı Devleti açısından tehlikenin Rusya değil İngiltere olduğunu gösteriyordu.” (s. 73) cümlesiyle açıklar. Bunu muhtemelen gizli müttefiki İngiltere istememektedir. Lakin bahane gülünçtür: Demiryolu kurulursa deve taşımacılarının ve hacı rehberlerinin geçim kaynakları ortadan kalkacakmış (s. 74).

İngiltere’nin Mısır Başkonsolosluğunda görevli Mr. Storss 1915 Şubat’ında yazdığı bir mektupta ona Arapların bağımsızlığı konusundaki düşüncelerinizi sürdürüyor musunuz? diye sorar ve devamında eğer hâlâ bu görüşte iseler, “Büyük Britanya, Arap Ayaklanmasını desteklemek için kendisine ihtiyaç duyulan her alanda yardım etmeye hazır[dır]…” (s. 95) diyerek düğmeye basar. Şerif Hüseyin idaresinde Arap isyanı başlar (1916). İngiltere isyana destek verir. Kral Abdullah’ın “Düşmanlarımıza karşı birlikte hareket etmek üzere anlaştık. (…) O dönemde bizim düşmanımız Türkler, onların düşmanı Almanlardı.”, “Lawrence, harcadığı paralar ve yaptığı konuşmalar sayesinde Arapların taçsız kralıydı ve ayaklanmanın gerçek lideri sayılıyordu.” (s. 132) vb. cümleleri oldukça manidar!

Sonrası hazin! İngiliz ve Fransızların Suriye, Irak, Filistin ve Ürdün’de kurulan manda idareleri,ı zulümler ve Arap coğrafyasının parçalanması. Abdullah’ın satır aralarındaki şu sözler bir itiraf niteliğinde: “Osmanlı yönetimi zamanında bütün Arap ülkeleri tek parça hâlindeydi.” (s. 236), “Bugünkü bölünme Sykes-Picot Anlaşmasının tam anlamıyla uygulamaya geçmiş halidir.” (s. 237)

Kral Abdullah, eserinin sonunda kendisini Ürdün krallığına atayan İngiltere’ye teşekkürü ihmal etmez:

“Ey Araplar! Bilmelisiniz ki İngiltere ile iş birliğine eğilimli olmamız gerekiyor.” (s. 243)

1916 Arap isyanını ve bugünkü Ortadoğu’yu anlayabilmek için kitabı dikkatle okumak gerekiyor…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (33)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.