"Türk Edebiyatı” dergisine yazacağım bir makale için “Pazar Postası”nı yeniden tarıyordum. Edebiyatla ilgilenenler bilir, “Pazar Postası” gazetesi 1956’dan itibaren İkinci Yeni şairlerinin âdeta beşiğidir. Bu şairler çeşitli şiirler, yazılar, tartışmalar ve anketlerle edebiyat kamuoyuna burada takdim edilir. Şiirde anlamsızlık, akıl dışılık, dil deformasyonu, kelime fetişizmi, toplumsal kaygı gibi bir sürü poetik mesele, gazetenin “Sanat-Edebiyat” sayfalarında tartışılır.
Tararken Hüseyin Cöntürk’ün “Yeni Şiir ve Yeni Müzik” (PP, 31 Mart 1957) başlıklı yazısını tekrar okudum. Cöntürk, o yıllarda şiir ve İkinci Yeni üzerine ciddi yazılar yazıyordu. Bu da onlardan biri. Ama bu yazının benim için asıl önemli yanı, anlamı amaçlamayan, hatta İlhan Berk gibi anlamsızlığa kadar varan ya da olabildiğince örtük bir anlam anlayışına kapı aralayan İkinci Yeni ile modern müzik, ‘musique concrete’ ve özellikle atonal müzik arasında kurduğu ilişkidir. Önce şunu belirteyim; genelde İkinci Yeni ile atonal müzik arasındaki ilişkiye ilk işaret edenin Ece Ayhan olduğu sanılır. Hayır! Buna ilk dikkat çeken Hüseyin Cöntürk’tür. Ece Ayhan, ondan sonra 12 Mayıs 1957’de yayımladığı “Yeni Perspektifler” başlıklı yazıyla bu konuya eğiliyor.
Önce şu soruya cevap vereyim: Nedir atonal müzik? Ton dışı ve alışılmadık! Alışmakta, şartlanma ve şartlanmaya uygun bir beklenti var. Cöntürk de değiniyor buna. Diyor ki; “Bir parçayı dinlemeğe başlayınca ilk notalar bizi şartlar, bizi öyle bir havaya alıştırır, öyle bir yola sokar ki parçanın arkasını ancak o yolun içinde bulursak beğeniriz.” Öyleyse müzikte alışkanlık, kulağın belli bir ritim ve âhenge şartlanmasıdır. Atonal müzik ise müzikteki belli usûl ve makamları, ritim ve ahengi bozar. Cöntürk’ün deyişiyle bu müzikte “beklenmedik şekilde hava değiştirme, birden askıda kalma, bir yola alışmadan, başka bir yola atlama vardır.” Müzikte belli bir ritim, ton ve âhenge alışmış kulaklar, atonal müzikte düzensizlik, çok parçalılık, belirsizlik, rastlantıyla karşı karşıya kaldıkları için bunu anlamsız bulurlar; çünkü ses düzeninde alışılmış insicam ve yekparelik yoktur.
1956-57’de “Pazar Postası”nda yayımladığı şiirlerle özellikle Ece Ayhan, şiirde atonalliğin uç ve alışılmadık örneklerini veriyor, bu sebeple birtakım itirazlara maruz kalıyordu. Bu süreçte Cöntürk, Ayhan’ın şiirde yapmak istediğinin farkına varan ilk eleştirmendir bence. Nitekim Ayhan’ın “kelimeleri alışılmış yerlerinden oynatarak anlamı rastlantısal bütünler kurmaya dayandıran” bir şiir tarzı olduğuna ve bu bakımdan atonal müziğe benzediğine dikkat çekmiştir. Gerçekten de öyledir; İkinci Yeni ile beraber -şairlerde farklı düzeylerde de olsa- kelimeler, hatta ekler, hem semantik hem gramatikal olarak yerlerinden oynatılmış, böylece kelimeler ve mısralar arasındaki bağ, insicam kopmuş, beklenmedik sıçrayışlarla örülü ‘atonal bir şiir’ ortaya çıkmıştır.
Modern hayat da böyle değil midir? Çok parçalı, düzensiz ve belirsiz! Adına galiba özgürlük diyorlar. Bilinçaltının kontrolsüz kusulması, ham dil, saf duygu arayışı. Akıldan ve iradeden kopuş: Sürrealizm!.. Gerçekten öyle mi? Sanat, irade dışı, akıl ve zekânın kontrolü dışında şuursuz bir etkinlik mi? Bu tür kontroller, düzene sokuşlar, saf sanatı yapay mı kılar? Asıl saf duygu ya da saf dil, dolayısıyla saf şiir bilinçaltında mıdır? Atonal müzik, musique concrete ve İkinci Yeni bağlamındaki tartışmalar, bizi asıl bu sorulara götürür, götürmeli…
Cöntürk, atonal müzikte ve yeni şiirde bir sanat kaygısı buluyor, bunu modern şartların ortaya çıkardığı arayış olarak görüyordu. Doğru. Ama ben tabiattaki seslerde dahi bir intizam ve insicam olduğuna inanıyorum. Kuşlar dahi bir insicam ve âhenk üzre ötüyor!..
İkinci Yeni daha sonra durulacaktır!..