Tüm örtüklüğüne rağmen bence İkinci Yeni’nin çözülmesi en kolay şairidir Ece Ayhan. Çünkü şiirlerini göndermelerle örüyor.
Bu şiirin okuru, eski İstanbul’u; hanendeleri ve sazendeleri, tiyatrocuları, eğlence mekânları ve tarihiyle bilmek zorunda. Meselâ ilk şiir kitabı “Kınar Hanımın Denizleri” (1959)ndeki Kınar Hanım, Türk tiyatrosunun ve sinemasının ilk sanatçılarından biri Kınar Sıvacıyan (Dağ)’dır. Annesi Bercuhi Hanım da tiyatrocuymuş. 1890’dan sonra sırasıyla Fasülyeciyan ve Mınakyan’ın tiyatro topluluklarında, Yeni Osmanlı Tiyatrosu’nda ve Darülbedayi’de çalışmış. Tiyatro oyuncusu Arşak Sıvacıyan’la evlenmiş, ama kocası genç yaşta ölmüş, küçük yaşta bir erkek çocukla yapayalnız kalmış. Lakin onu da kaybediyor. Bu acıyla matem elbisesini üzerinden hiç çıkarmıyor. 14 Ağustos 1950’de Kadıköy’deki evinde kimsesiz vefat etmiş. Bu hüzünlü hayat hikâyesini bilince şairin “Bir çakıl taşları gülümseyişi ağlarmış karafaki rakısıyla/ şimdi dipsiz kuyulara su olan kınar hanım’dan” mısraları daha bir dokunuyor insana.
Başka bir şiire bakalım; “Galata Kantosu” başlıklı şiire. Bu kez Galata’nın batakhaneleri ve Beyoğlu’ndayız. Araya Osmanlı tiyatrosunun kurucularından Güllü Agop dahi giriyor. Şiirde, “benim hiç Çin’de bir ablam olmadı/ hiç çiçekçi dükkanım İvan Milinski” der şair. Kim ki bu Milinski? İvan G. Milinsky, Beyoğlu’nda, Hristaki Pasajı’ndaki bir çiçekçi dükkanının sahibidir, dükkanıyla beraber şiirin bir köşesine ilişivermiştir.
Bir de “Fayton” şiiri var. Şiirin örtüsü altındaki bazı bilgilere sahip olunmazsa, “Fayton”da, sadece büyük bir acı nedeniyle intihar eden bir kadından bahsedildiği anlaşılır. Fonda Pera/ Beyoğlu vardır ve “intihar karası bir fayton”da kederli bir kadın. “Sahibinin Sesi” markalı gramofondan da meloankolik bir şarkı onu takip eder. Aslında şairin çeşitli yazılarında belirttiği gibi bu şiirin bahtı kara öznesi, Atatürk’e âşık olan ve aşkından dolayı bir faytonda intihar eden Fikriye Hanım’dır.
Devam edelim… Ece Ayhan’ın “Çocukların Ölüm Şarkıları II” başlıklı şiirinde “Lağım yollarından girdi metropollere” diye bir mısra var, “Arapların At Koşturmaları” şiirinde ise “Bir dahaki gelişte dünyaya, nehir yollarından döneceğiz” mısraı alıntılanmış. Cemal Süreya, “999. Gün Üstü Kalsın” adlı günlüklerinde bu mısraların esin kaynağının Muhteşem Sünter’in “Çocuk Düşürme” şiiri olduğunu yazıyor.
Ece Ayhan’ın bazı şiirlerine dair birkaç bilgi daha aktarayım. “Bütün Yort Savul!lar”da (YKY, 2004) “Çocukların Ölüm Şarkıları” (s. 34) ve “Çocukların Ölüm Şarkıları II” (s. 57) başlıklı iki şiirin esin kaynağı ise Mahler’in “Kindertotenlieder”i.
Mensur şiirleri daha sıkı şairin. Mesela “Bakışsız Bir Kedi Kara”, alışılmış dil mantığına ve kuralına ters; kör bir kara kedi diye düzeltmek lazım. Kör ve kara bir kedi: Uğursuzluk!.. Bu şiirde “İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında. İşler gergef” mısralarında büyük harfle yazılmış “Üzünç Teyze”yi ben Keder Teyze diye okuyorum.
Evet Ece Ayhan’ın şiirinde böyle göndermeler çok, arka planda Kel Hasan, Kantocu Peruz, Kınar Sıvacıyan, Neyyire Neyyir, Muhlis Sabahattin, Deniz Kızı Eftalya, Çanakkaleli Melahat, Alkazar Sineması, Novotni Gazinosu vs. eski bir İstanbul…
Karanlık bir şehrin arka sokaklarında tarihin dehlizlerinde dolaşıyoruz…
Unutmadan “Mektup Nadajlıdır Dom!”un altını kazıyın, aykırı düşünceleri nedeniyle idam edilen Nadajlı Sarı Abdurrahman’ı bulursunuz.