Cahit Sıtkı, yerlilik ve millîlik…

Alaattin Karaca

Geçen hafta, Cahit Sıtkı’nın yazı ve konuşmalarının derlendiği Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar (Can Yay., 2016)’ını, Ziya’ya Mektuplar (Varlık Yay., 1957)’ını ve şiirlerini okudum. Tarancı’nın şiirlerinden bahsetmiş; ama yazı ve konuşmalarında dikkatimi çeken bazı düşüncelerine eğilememiştim. Söz konusu yazıları ve mektupları okurken, Tarancı’nın günümüzde, özellikle muhafazakâr kesimin bir ara gündemde tuttuğu sanat ve edebiyatta yerlilik-millîlik konusuna dair söyledikleri dikkatimi çekti. Şöyle diyordu:

Sözde şairler diyeceğim bu adamlardan kimisi, güzel şiir yazmak endişesinden ziyade, mahallî motifleri işler. Yerli mevzuları terennüm eder, vatanperver, milliyetçi görünmüş olmak için, memleket, bozkır, bayrak, Mehmetçik gibi aslında birer tedai hazinesi olan kelimelere bir şair idraki ve muhabbetiyle değil, çıkarını arayan bir adam tamahıyla tasarruf eder. Maksat şiir ve şairlik yoluyla bir mevki veya servet sahibi olmaktır. Geçenlerde bir gün, Yahya Kemal’le bu meseleyi konuşurken, üstat ‘şiirde Türk olmak’ iddiasında bulunan bu adamların şiir anlayışsızlığı ve nasipsizliği üzerinde durarak bu yoldaki gayretlerinin gülünçlüğünü belirtti ve Nedim gibi bir şairin milliyetçi geçinen bu sözde şairlerden çok daha Türk olduğunu misalleriyle anlattı. Hakikaten, şiirde Türk olmak için Türkçe güzel şiir söylemek yeter.” (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar, s. 77-78)

Önce şunu belirtmek gerek: Sanat ve edebiyat, mensup olduğu dil, coğrafya ve kültür itibarıyla kendiliğinden yerli ve millîdir. İster istemez, az ya da çok, içinde bulunduğu kültürel muhitin izlerini taşır. Lâkin bir sanatkârın mensup olduğu kültürel muhitle aidiyet bağı zayıflayabilir; hatta onu inkâr da edebilir. Böyle bir zihinsel kopuş, sanatkârı kültüründen; yaşadığı yerli ve millî muhitten elbette uzaklaştırır. Kuşkusuz bu uzaklaşma/ yabancılaşma sanat eserlerine bir kültürel karmaşa, bir aidiyet silinmesi, bir kimlik bunalımı ve köksüzlük olarak yansır. Oysa sanat da tüm diğer alanlardaki gibi tekâmülünü, gelişmesini mazi-hâl ve istikbal zincirinde tamamlar. Sanatkârın ‘kimlik muhiti’ bu süreçte oluşur ve olgunlaşır. İşte yerlilik ve millîlik, kimliği oluşturan bu muhitin; insan kadrosunun, coğrafyanın ve dilin, doğal ve güzel bir biçimde esere yansımasından ibarettir. Galiba bu konuda bir anlaşmazlık yok!

Ancak bazıları, Cahit Sıtkı Tarancı’nın sözleriyle ifade edersek, sadece vatan, bayrak, Mehmetçik vb. temaları işlemek; büyük ulus, şanlı tarih, kahraman Mehmetçik vurgusu yapmak suretiyle ‘yerli ve millî’ olunacağı vehmine kapılıyorlar. Oysa yalnızca bu ‘millî’ değer ve kavramları kullanmak, bir sanat eserini ‘yerli ve millî’; Yahya Kemal’in deyişiyle ‘Türk’ kılmaz. Günümüzde bu tür kavramlara vurgu yaparak ‘yerli ve millî’lik iddiasında bulunan, sanat ve edebiyatta kendilerine alan açanlar yok mu? Var!.. Bunlar, kanaatimce Cahit Sıtkı’nın dediği üzere; “… kelimelere bir şair idraki ve muhabbetiyle değil, çıkarını arayan bir adam tamahıyla tasarruf eder. Maksat şiir ve şairlik yoluyla bir mevki veya servet sahibi olmaktır.” Tarancı’nın tanımladığı sanatkâr/ yazar tipi, aslında Pierre Bourdıeu’nun belirttiği üzere; “egemenlere sembolik hizmet sunan” bir anlamda ‘teknisyen’ işlevi gören uzmanlardır (Seçilmiş Metinler, Heretik Yay, s. 218). Çünkü devletler/ iktidarlar, doğal olarak kendilerini meşru, güçlü ve homojen kılacak bir söylem ve sembol zincirine; Tarancı’nın deyişiyle bunları üretecek ‘sözde sanatkârlar’a ihtiyaç duyarlar.

Yahya Kemal’le bu konuda hemfikirim; Nedim, Türkçe yazdığı güzel şiirleriyle gerçek bir şairdir, üstelik “milliyetçi geçinen bu sözde şairlerden çok daha Türk”, yerli ve millîdir!..

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.