En son ne zaman görüşmüştük, diye baktım. 2 Şubat 2016'da WhatsApp'tan yazmış. Yakınlarda vefat eden kardeşi Işıl Alatlı'yı sevdikleriyle birlikte anmak için, evde duaya ve yemeğe çağırıyordu.
Beykoz'daki evine gittim tabii, uzun uzun lafladık.
Sonra birkaç daha mesajlaşmışız ama son görüşmemiz oydu.
Ve dün, 2 Şubat'ta Alev Alatlı'yı da kaybettik. Üzüldüm, Allah'tan rahmet diliyorum.
Üç günlük dünya, değmiyor. Haberi duyduğumda ilk hissim bu oldu.
Ölüm, hepimizde aynı kederi uyandırır.
Fakat ölümlü dünya hissini bu kez bende büyüten bir şey daha vardı, rahmetlinin paçozlaşma tarifi.
"Zübükler Paçozlar ve Necip Fazıl" başlığıyla bir yazıma konu etmiştim. 14 Aralık 2013'te çıkmış. Aklıma hemen o geldi.
Alatlı, son kitabı Beyaz Türkler Küstüler’i, Akşam gazetesine ‘paçozlaşmanın hikâyesi’ diye anlatmıştı.
Şunu söylüyordu:
“Dostoyevski’nin Puşlost’u gibi, paçozluk iblisi tüm kurumları sardığı zaman sıkıntı başlıyor.
Bunlar, Başbakan’dan tutun, herkese akıl verirler. Böyle de küstahtırlar.
Herkesin herkesle yer değiştirebildiği, birisi gittiğinde hiçbir şeyin değişmediği, liyakatin ölçü olmadığı, sıradanlığın ve kalitesizliğin hüküm sürdüğü bir durumdur paçozluk...
Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlâksız, kalleş... Dostoyevski, ‘Puşlost’ (Poshlost) der...
Topluma musallat olan iblistir paçozluk...
Puşlost, tüm bu kavramları içinde toplayan tanımlama. Bizde de Ömer Seyfettin’in Efruz Bey tiplemesi, Aziz Nesin’in (Kağnı Gölgesindeki İt) Zübük’ü kısmen buna yakındır. Ama benim ele aldığım paçozluk süreci Puşlost’a daha yakın ve korkarım ki bu iblis Türkiye’ye yerleşiyor...”
Bu alıntıyla başlayıp arkasını şöyle getirmiştim:
Yerleşti bile, artık çok geç. Alev Alatlı’nın korktuğu başımıza geldi.
Yerleşmek ne kelime, en ziyade iltifata mazhar tip haline geldi.
Bilâkis aranan özellik oldu...
Paçozluktan çok rağbet gören ne! İnanmayan açsın, Alatlı’nın kitabında teşhir ettiği vasatlaşma vasatımıza baksın.
Kitap çıktı, yaşadığımız ‘paçozlaşma ve eblehleşme’yi ayan beyan tasvir ediyor ama aldıran kim?
Bütün mahallelerimiz paçozların istilası altında, bütün meydanları eblehler bastı.
Mazisiz, türedi zıpçıktıların söz meclisinde yeri dahi olmazdı. Gelin görün ki boylarından büyük laflar etmeye yüz buldular. Teşvik de görüyorlar.
Çok ucuzladı söz, ağzı olanın dilinde haraç mezat gidiyor.
Sözünü yere düşürmemek, racon kabadayılarının bile kaygısı olmaktan çıktı.
Tezat şu, alelâde gerçekleri konuşmanınsa fahiş bir bedeli var bu pazarda.
Somun pehlivanlığı, bu dönemde parlamadı mı!
Paçozluk hiç olmadığı kadar revaçta, trend oldu, muazzam prim yapıyor.
Nabza göre şerbetin maliyeti yok, para dahi ediyor.
Necip Fazıl, bir vicdanın hava parasını soruyordu. Bilemem kaçtır, diye. Sudan ucuzladı, artık hava parası bile etmiyor, beleşe...
"Fikrin ne fahişesi oldum ne zamparası" diye, yere göğe konamayan o necip ve fâzıl, soylu ve erdemli tavır sizlere ömür...
Bu devirde alabildiğine borusunu öttüren ucuz popülizmi doğru tanımlamıştı. Halk dalkavukluğu kılığına girerek toplumu bozduğu muhakkaktı.
Ancak İlber Ortaylı, isimlendirmeye itiraz ediyordu. Paçoz tabirini kaba ve avam bulmuştu, onun yerine hödükleşme kavramını önerdi.
Benim tercihimse hırtlaşmaydı.
Ne derseniz deyin, hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Alev Alatlı'yı bu asil katkısıyla anmak istedim, paçozları sevmezdi, değmiyor da zaten, rahmet olsun.