Güya AK Parti, yarı başkanlığa dönmeyi muhalefete teklif etmeye hazırlanıyormuş.
Yolunuzun üstündeki kuru fasulyecinin bilmem kaç kilometre geride kaldığını gösteren tabelanın, siz geçtikten sonra karşınıza çıkmasına benziyordu.
Akşener’in başbakanlığa adaylık açıklamasıyla muhalefet, çoktan bir sonraki aşamaya göz dikmişti. Geri döndürmek için geç kalınmış bir teklif olacaktı.
Hem de teklifin kırmızı çizgisi, başbakanlığı geri getirmemekmiş. Tek başlılık yetkilerinden Meclis’e biraz taviz vermek suretiyle sistem revize edilecekmiş, o kadar.
Meclis’in denetim yetkilerini güçlendirme vaadiyle kapısına gidildiğinde muhalefet, böyle bir Anayasa değişikliğine istenen desteği verirmiş gibi.
Muhalefeti yolundan geri çevirmeye yetmeyeceğini görüyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu haberi yalanladı.
Ne de olsa iktidarda, 16 yıldan sonra emekliye ayrılan Merkel’den daha eski, usta bir siyasetçi Erdoğan.
Zaten geç kalan adaletin adalet olmadığını adeta virdizeban etmiş kıdemli bir lider, geç kalınmış manevranın da manevra olmadığını bilmez mi!
Aksini söylese şaşmak gerekirdi.
Cumhurbaşkanı, kendisinden bekleneceği üzere böyle bir tartışmanın önünü kesti, başlamadan bitirdi.
Kararlılığı, sorusundan bile belli:
Cumhur İttifakındaki ortağı MHP ile birlikte başkanlık sistemini getiren bir iktidar, Türkiye’yi koalisyonlara geri götürecek bir revizyona kalkıp izin verir miydi!
Erdoğan, parlamenter sisteme dönüş için “Söz konusu değil, böyle bir şey asla olamaz” diyerek noktayı koydu.
Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı sisteminin başarısını kanıtladığına, sağlıklı çalışan bir yönetim biçimi kurduklarına ve Türkiye’ye aldırdığı mesafenin ortada olduğuna inanıyor.
Sonuçtan gayet memnunken, haşa sistemin başarısızlığını kabul eder gibi muhalefetin kuyruğuna niye takılacaklarını soracaktı elbette, sordu.
Öbür türlüsü, gelinen noktada muhalefet açısından da gerçekçi değil.
Altı, Akşener’ın başbakanlığa adaylık çıkışıyla boşaltılmış bir teklif, ölü doğacaktı.
Zemini yoktu, muhalefetçe düşük yaptırılmıştı. Cumhurbaşkanı da havanda su dövmekten siyaseti kurtardı böylece.
Mahalle yapılan köylerin durumu
Fethiye’ye, “O Kadar da Uzun Boylu Değil” kitabımın imza etkinliğine gitmiştim.
Mahalle sakinlerinden Yavuz Bey’in davetiyle, anlata anlata bitiremediği Yeşilüzümlü’ye de uğradım.
Haklı çıktı, dediği kadar varmış.
Cami, çınar ve kahvehane üçlüsüyle köy meydanından tutun da evlerine kadar... Mimari dokusu büyük ölçüde korunmuş, parke taşlı, bakımlı, kafeteryası restoranı olan, Alman köylülerini kıskandıracak şirinlikte bir yer burası.
Küçük hayat arayan büyükşehir bezginlerinin yerleşmek isteyeceği sığınaklardan yani.
Yerlileri, evlerinde meşhur dastar dokuma geleneğini yaşatıyor.
3 bin civarı nüfusunun yarıya yakını ise İngiliz. Bakın bu tarafı, Almanları daha da çatlatabilir.
Muhtar başta, köyün fahri ihtiyar heyetiyle oturup lafladık.
İhtiyar heyeti deyince yaşı kemale ermiş, ununu eleyip eleğini asmış kimseler gelmesin aklınıza. Köyün seçilmişleri, seçkinleri, ileri gelenlerinden bir heyet manasına.
Hepsi zinde yoksa. İçlerinde emeklisi de aktif çalışma hayatına buradan devam edeni de var. Bürokratı, siyasetçisi, finansçısı, hatta pliotuna kadar...
Yeşilüzümlü’den hala köy diye bahsediliyor ama 1972’de belde olmuş. 2012’deki düzenlemeyle de mahalleye çevrilmiş.
Şuna getireceğim. Yeşilüzümlü muhtarı dahi mahalle statüsünden şikayetçi, köy bile kalsalar daha iyi hizmet alacaklarını söylüyor.
Varın, köy ya da beldeyken mahalleye çevrilen diğer yerleri siz düşünün, halleri nicedir?