Enkazdan kurtulan Adıyamanlı anlattı, bir çadır için AFAD önünde 18 saat sıra beklemiş. Alabildiği için şanslı, çadır sıkıntısı sürüyor.
Adıyaman'ın dağ beldesi Yaylakonak'a ilk insani yardımın, Sivereklilerden geldiğini dün yazmıştım.
Şehir merkezinin de imdadına ilk Urfalılar koşmuş. Ekmek, su, battaniye, odun, soba, giyecek...
Şanlıurfa ve Diyarbakır başta, ticaret ve sanayi odaları, tırlarla yardım göndermiş, gönderiyor. O hengamede bir de tırlarına el konup yardımların AFAD deposuna çekilmemesiyle uğraşmak zorunda kalıyorlarmış.
'Kim dağıtacak' kavgası, yardımları aksatıyor.
Acil yardımlar, tek elden ve kontrollü dağıtma ısrarıyla AFAD depolarında toplanıyor. Depolar dolarken acil yardım bekleyen depremzedeler de çile dolduruyor.
Oysa adı üstünde, acil yardım. Depolara yığılsın diye gönderilmediler. Yerine ulaşması, ihtiyaç sahiplerini bulması niye geciktiriliyor?
AFAD'ın, canla başla o yardımları dağıtmaya çalıştığına şüphe yok. Hiçbir AFAD'lı, geciksin istemez. Niye istesin!
Sorun sistemde, yardım dağıtımını tekelleştirme inadında.
Hamidiye Camii Derneği mesela, ta ABD-New Jersey'den Adıyaman-Çelikhan'a uzanıp aşevi kurdu. AFAD yönlendirmiş, kendi ekibiyle üç öğün yemek dağıtıyor. Dostumuz Mahmut Özdamar'dan duydum, sıradaki hedefleri konteyner almak. Onu da gelip kendileri kurmak şartıyla.
Yardımlar yine AFAD'ın kayıtlarına geçirilsin ama örnekteki gibi başkaları da kendi dağıtabilsin. AFAD yer gösterse, yönlendirse, denetlese sakıncası ne?
Koordinasyon, izin ve onay prosedürlerine takılıyor. Yardımlarsa depremzedelerin uzanıp alabilecekleri mesafeye kadar gelip koordinasyona ve kimin dağıtacağı takıntısına...
Eskiden kurban derinizi, istediğinize bağışlayamazdınız. Toplama yetkisi, THK'daydı. Başkasına yasak. Korsan toplanan derilere, baskınla el konurdu.
Şimdiyse yakalatmamak için polisten yardım kaçırıyor STK'lar. Ticaret ve sanayi odaları, belediyeler, partiler bile. Tek yetkili AFAD.
Fakat tek elden bu çapta bir afete yetişmek mümkün mü!
Dört bir taraftan akan yardımlar, huninin dar ağzına gelip AFAD'da tıkanıyor.
Sonra da depremzedelerin öfkesine bozuluyorlar. "Yardımı ne dağıtabiliyor ne başkasına dağıttırıyorlar, hem yetişemiyor hem de yetişeni engelliyorlar" dedirtilir mi? Kızacaklarına, dedirtmesinler.
Yardımları rahat bırakmazsanız dayatmalarla, engellemelerle olacağı bu.
Kahramanmaraş Pazarcık'a bağlı Hasankoca Köyü'nde HDP gönüllülerinin yardım deposu basılmış. Görüntülerde, kanun ve nizam adına Kaymakamlığa devri isteniyordu. Başka yerlerde de tırlarına el konuyormuş.
Yardımın gelmemesinden şikayet etmek, provokasyon oluyor. Devleti yönetenlerin yetişemediğine koşmaksa paralel hat kurmak. Var mı öyle kafana göre yardım dağıtmak, yasak!
KONTEYNER VE SEÇİM SANDIĞI
Anladığım kadarıyla iktidarda bir not etme merakı depreşti. Sonra bakıp hesabını sormak üzere, kendilerine söylenenleri şimdilik not ediyorlarmış. AK Parti Sözcüsü Çelik de uyarıyordu.
Atlamasınlar diye, önce şu iki notumu tekrar hatırlatayım...
Devleti kenara itmek, kendi kendilerine yardımlaşmak isteyip haşa (!) "devlete eş koşma" gafletinde bulunan bir depremzede veya yardım gönüllüsü yok. Halkın, kendi kendine yetmek üzere kaderine terk edildiğini düşünense var. Bu bir.
Devlet yönetimi yetersiz görünmesin diye... Yetişemediğine kimse yetişmesin, ulaşamadığına ulaşıp kurtarmasın, yardım da götürmesin istenmez. Devleti aciz göstermemek için gönüllüleri engellemek yerine, afet yönetimini hızlandırmak gerekmez mi! Bu da iki.
Gelelim üçüncüsüne...
Aslında bunu yazmayacaktım, yeri değildi.
Fakat madem not alıyorlar, üstümde kalmasın. Konuştuğum depremzedeler, başka iki şeyin akıbetini sorup acilen bekliyordu.
Biri konteyner, diğeri ise seçim sandığı.
Evleri başlarına yıkılmış Yaylakonak köylüleri dahi konteynerin ardından lafı hemen seçime getiriyor.
Neden acaba?