Doğrusunu söyledi diye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun üstüne gidiliyor.
Neymiş, "Kendimizin de tıbbi ekipmana ihtiyacımız olduğu halde, 34 ülkeye yardım eli uzattık" demiş.
İsmail Saymaz da "Eve lazım olan camiye haram" deyimiyle iğneliyor Twitter'dan. Yavuz Oğhan'ın da kaçmamış gözünden, T24'ün de.
Nevzat Çiçek'in Independent Türkçe sitesi fark ettirdi hepimize. Spotta görünce ben de iyi yakaladıklarını düşündüm, yalan değil.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan, son kabine toplantısından sonra daha açık söylemişti aynısını. Nasıl hala fark edilemedi, şaşıyorum.
34 ülkeye yardım malzemesi ulaştırma kapasitemizi anlatıyordu Cumhurbaşkanı. "Bize ilaç, ilaç ham maddesi ve tıbbi cihaz katkısı veren dostlarımıza da huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum" demişti.
Sizi bilmem ama ben bu açık sözlülüğü, hikayenin öbür türlü anlatılmasına bin kez tercih ediyorum.
"Türkiye tek başına dünyaya yetişiyor, bizde her şeyin fazlası var hamdolsun, artanını da isteyene dağıtıyoruz, AB ile ABD yanımızda solda sıfır" şeklindeki gerçeküstü köpürtmeleri, tek yanlı ve çarpık yansıtmaları kastediyorum.
Durumumuzu doğru yansıtan açıklamaları teşvik etmek istiyorsak, onlara 'yetersizlik itirafı' gibi muamele yapmamalıyız.
Maske, tulum, dezenfektan ve kolonya gibi koruyucu malzeme gönderdiğimiz 34 ülke tek tek açıklandı. Aynı şekilde bize ilaç, ilaç ham maddesi ve tıbbi cihazla ekipman desteği veren ülkeler de açıklansa keşke. Tek eleştirim bu olur.
'Madem vardı, önce kendimize yardım etsek, millet muhtaçken maskeyi ele niye dağıtıyoruz' tepkisini anlıyorum ama bir yere kadar.
'Türkiye bitmiş de dünyanın yardımına koşuyormuşuz' gibi gösterildiğinde, yerden göğe haklı olur o tepki.
Fakat "Türkiye dünyadan yardım alıp dünyaya yardım eden ülke" olarak tanımlandığında değişir iş.
Bizde daha çok olandan verip daha az olandan alıyor oluruz.
Bazı tıbbi imkanlarda başkaları, bazılarında da biz öndeyiz. Her alanda biz iyi, onlar kötü değil.
Kuzey Kore de değiliz, bakmayın hala milleti enayi sanıp yardımlarla ilgili acayip mavallar okuyan parti sözcülerinin çıkabildiğine.
Dünya, canla cüzdan arasında sıkıştı. Biz de istisnası değiliz mesela.
18 Mart'la 1 Nisan'da, iddialı konuşmuştu Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak. Dünyadan pozitif ayrışan belki de tek ülkeydik. Korona krizinden güçlenerek ve kazançlı çılacaktık. Âvantajlı konumdaydık. Yüzde 5 büyüme hedefini tutturacağımızdan emindi.
Oysa IMF, 2020 tahminlerini daha yeni düzeltti. Korona herkese darbe vuracak, kimseye fırsat sunmuyor diye.
Dünya ekonomisi bu yıl yüzde 3 küçülürken Türkiye daha çok küçülecekmiş, yüzde 5'le. Seneye dünya yüzde 5'in üstünde büyürken de Türkiye daha az büyüyecekmiş, yüzde 5'le.
Hangi hesap doğru?
Ruslar gerçekçi. Hazırlığını kışa göre yapsın da bahtına bahar çıkarsa düğün bayram diye, halka kötü senaryoyu haber vermekten çekinmiyorlar.
Rusya Sayıştay Başkanı Kudrin, yüzde 5 küçülebileceklerini, işsizliğin 3 katına çıkabileğini TV'de anlattı.
Putin de açık sözlü yönetiyor. Felaket tellallığı olmasın diye halktan saklamıyor. 'Dünya küçülürken biz büyüyeceğiz, önümüz açılıyor' gibi iyimserlikler pompalamıyor.
Kim doğru yapıyor?
Acı da gelse gerçeği duymayı tercih edenler el kaldırsın şimdi.
Terör soruşturması açılmasa iyiydi
Savcılık, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun’un ev adresi ve fotoğrafını paylaşan yayınlara soruşturma başlatmış. “Terör örgütlerine hedef göstermek” suçundan.
Fahrettin Altun’a iyilik değil bu.
Bu haberi yapan gazeteci tutuklu yargılanıp suçlu bulunmuş olsaydı, katillerin ve çete suçundan mahkumların yararlandığı Korona Affı’ndan yararlanamayacaktı.
Terör suçuna nelerin sokulduğunu, nasıl kullanıldığını anlatmak için ciltlerce kitap yazılsa, bundan daha iyi gözler önüne seremezdi vaziyeti.
Anadolu Ajansı, adres tarifi veriyor haberinde: “Üsküdar Kuzguncuk’taki evinin arka tarafında yer alan araziyi, Vakıflar Genel Müdürlüğünden 10 yıllığına kiraladığı öğrenildi.”
Ajansa da soruşturma açılacak mı?
Sanatçı Şükriye Tutkun, komşusu Altun’u savunmuş. Evinin bahçesinde çektiği bir videoyla. İktidar medyası siteleri, döndüre döndüre kullandı bu görüntüleri. Onlara da yöneltilecek mi aynı suçlama?
Altun’un avukatı, “Boğaz’da Kaçak Var” haberini yapan Cumhuriyet’i şöyle suçluyor:
“Evine ait fotoğraflar ve açık adresi, adeta hedef göstermek maksadıyla yayınlanmıştır.”
Ajans, “Terör örgütlerine hedef gösterircesine” şeklinde açıyor.
Altun’un evine bitişik halde, mezbeleliğe dönmüş bir vakıf arazisi duruyormuş. Bakımına sahip çıkmış, güvenlik ve temizlik için elden geçirmiş, bir hafta önce de Vakıflar’dan ihaleyle kiralamış. O arada, eşinin ifadesiyle üzerinde taşınabilir çardak ve taş mangaldan oluşan bir oturma alanı oluşturmuşlar.
Hani, Boğaz Öngörünüm Bölgesi’nde izinsiz çivi bile çaktırılmadığı dillere destan olmasa kasıt var, Altun’a garezden dersiniz.
Altun, o görevde bulunmasa lafını dahi etmeye değmezdi.
Öngörünümde izinsiz tadilata bile göz açtırmadığı bilinen İBB, orada da bitivermiş. Kişiye özel tavır değil, bu döneme mahsus değil. Çardakla mangalı sökmüşler.
Altun’un evi olmasa gazeteye duyurulur, ‘kaçak yapılaşma’ diye bu kadar büyütülür müydü, hayır.
Ama büyütülmesine, avukatın iddia ettiği gibi belediyenin kumpası ve gazetenin “habercilik dışı faaliyeti” denebilir mi? O da hayır.
Altunlar, haklarını arayacak elbette. İftira varsa hem yalanlayacak, hem de mahkemeye verecekler gazeteyi. Kim yadırgar!
Haberi haksız çıkarsa Cumhuriyet’e ödetilecek bedel, yalan haber cezasıdır. Terör soruşturması da ne Allah aşkına!
Altun’un yaptığının abartılı yansıtıldığı ortada. Fakat insaf, gösterilen tepkide de aşırılık ve orantısızlık yok mu?