'Yalanla mücadele’ yalanlarından tehlikeli masal yoktur.
Eğer yangını yangınla söndürme yöntemini, yalanla mücadeleye uyarlamıyorsanız tabii...
Sanırım iktidar propagandası, son iki gün böyle bir şey denedi. Bir çeşit ‘yalanı yalanla söndürme tatbikatı’ diyelim.
Türkiye üstünden Afganları tahliye operasyonu planladıklarını söyleyen, İngiltere Savunma Bakanı değil de Bakanlığıymış. BBC Türkçe, İngiliz medyasından haberi aktarırken atıf hatası yapmış. Bunu düzeltip özür diledi.
Haberin gerisi olduğu gibi duruyor. İngiliz medyası orijinal haberin arkasında, özür filan da dilemedi.
The Times, Türkiye’nin tepkisi üzerine İngiltere’nin o plandan vazgeçtiğini duyuruncaya kadar Savunma Bakanı’ndan da bir itiraz gelmemişti.
Ancak ondan sonra Wallace, “Biz hiç Türkiye’de merkez kuracağız demedik” diyerek çark etti.
ABD de aynısını yapmıştı.
Muhalefetin tepkisi, yine hesapları değiştirmişe benziyor.
Fakat iktidar propagandası; devlet, parti ve medya teşkilatıyla iki gün boyunca tozu dumana kattı.
Örgütlü bir kampanyayla haberin çöktüğünü, yalan çıktığını pompaladılar.
Hatta Akşener’le Kılıçdaroğlu’nu da utanmaları varsa Türkiye’ye düşmanlığı bırakarak özür dilemeye, tepkilerini geri çekip silmeye çağırdılar.
Onlar Türkiye’ydi, onlara karşı olan da Türkiye karşıtı haliyle...
Böyle üste çıkma pişkinliğine kırk yılda bir, İngiliz deyimiyle mavi aydan mavi aya ancak rastlanır.
Söyleyen, İngiltere Savunma Bakanı değil de Bakanlığı olunca sorun kalmıyordu sanki.
O zaman Türkiye’yi, fikrini sormadan, onayını almadan mülteci tahliye planlarına katmalarında sakınca yok muydu?
Türkiye’yi operasyon merkezleri, bekleme salonları, arka bahçeleri filan zanneden Hans’la George’u yalanlayacaklarına, muhalefeti yalanladı iktidar bandosu.
Koro halinde Hans’la George’un cüretine köpürüp kızacaklarına, muhalefetin Hans’la George’a tepkisine köpürüp kızdılar.
Buna da ‘yalanla, dezenformasyonla, çarpıtmayla mücadele’ dediler.
Hiddetle esip gürleyerek, zart zurtla ‘yalan terörü’ rüzgarı estirerek gerçeğin sesini sindireceklerini düşünmüyorlardır umarım.
Milletten sakladıkları bir anlaşma, gizli verilmiş sözler olduğuna ihtimal bile vermek istemem. Fakat bu izlenimi doğuran, kendi telaşlarıydı.
Zaten yalan dedikleri haberi, öbür yandan kendileri doğruluyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB misyonuyla çalışan Afganların Türkiye’ye kabul edilmesi için AB’den talep aldığımızı söylemişti.
Erdoğan’ın, AB Konseyi Başkanı Michel’e telefon görüşmesinde bunu söylediğini açıklayan da bizzat Cumhurbaşkanlığıydı.
E hani yalandı? Hani hiçbir ülkeden bu yönde bir talep bugüne kadar bize iletilmemişti?
Aynı gün Dışişleri’nin kesinkes yalanladığı bir haberi, Cumhurbaşkanlığı alelade bir bilgi gibi doğruluyor. Fark edilmeyecek miydi?
‘Sana yalan bana gerçek’ cinsinden mi sayılacak?
Yalanla mücadele ediyormuş gibi göstererek gerçeğe niye savaş açılır ki?
Başka izah bulamadım; deneme amaçlı yalanı yalanla söndürme tatbikatı olsa gerek herhalde.
Yangında işe yarayabilir ama gerçeğe açılan savaş asla kazanılamaz.
Algı operasyonu, en fazla belki biraz zaman kazandırabilir. O da mumun söneceği yatsıya kadar.
Terörle mücadele yalanları
Sorsan...İktidar, muhalefetle değil terörle mücadele ediyor.
Güya karşısında yerli ve milli bir muhalefet yok. Terör örgütlerinden talimat alan ve sözcülüklerini yapan, iktidarın şahsında millete ve devlete düşmanca saldıran bir şer ittifakı var.
Siyasi parti kılığına girmiş korkunç bir suç şebekesinden söz ediyorlar yani.
Fakat bir türlü polis ve yargının radarına yakalanmıyor bu şebeke.
Adalet Bakanlığı, 2020 adalet istatistiklerini paylaşmıştı. Geçen yıl da varlığı tespit edilememiş.
Toplam 8 milyon soruşturma, 2 milyon 357 bin dava görülmüş Türkiye’de. 13 milyon şüpheli ve 4 milyon kadar sanıkla...
Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ise sadece 2 bin 897 mahkumiyet kararı verilmiş. Beraat kararı da 3 bin 384.
Hepsini toplasan 6 bin civarı ediyor.
Nereye saklanıyor yahu muhalif görünümlü bu milyonlarca terörist? Geçen yıl da bulunamamışlar. Kanundan kaçmayı nasıl başarıyorlar?