ABD Başkanı Biden, bölge liderlerini arıyor. İsrail, Ürdün, Mısır, Suud, Katar, Emirlikler var; arama listesinde Türkiye yok.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, bölge ülkelerini dolaşıyor. Yine İsrail, Ürdün, Mısır, Suud, Katar, Emirlikler var; ama tur listesinde Türkiye yok.
Durum değişti; Türkiye'nin İran, İsrail, Suud, Mısır, Suriye ve ABD'yle aynı anda görüşebilen ve sözü dinlenen tek bölge aktörü olduğu dünya, eskide kaldı.
Ankara artık hepsiyle dünkü gibi görüşebilen, kulak verilen yegâne aktör pozisyonunda değil. Suud, Mısır, Emirlikler... Aynı anda hem İran hem İsrail'le yakınlaşmaya başlayanların sayısı, İslam dünyasında artıyor.
Dünün kanlı, kavgalı bölge güçlerinin, birbirleriyle bu hızda normalleşmeye yanaşacağını kim söylerdi!
Orta Doğu'da rüzgar hızlı dönüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 'ipleri koparma, lâzım olur' Japon atasözüne dayanarak Sisi'ye, Esad'a el uzattı. Veliaht Prens bin Selman'la, 15 Temmuz darbesinin finansörü denilen Emirlikler'le barıştı. İsrail'le normalleşmenin de dışında kalmadı.
Treni kaçırmamak, geç de olsa yakalamak için hummalı manevralara girildi.
Ekonomik sebeplerle epey acele edildi, Allah var. Suud, Emirlikler filan imdada yetişmese hâlimiz ne olurdu! Paraya sıkışan Merkez'e, bu yoklukta ciddi nefes aldırdılar.
Batı, AB, ABD karşıtlığından uzaklaşma çabası bile görüyoruz.
Ama bir şey ıskalanıyor; dönmek istediğimiz dünya, orada durmuyor. Bıraktığımız yerde değil.
Kavgalı taraflarla konuşabilen, her gerilimde aranan biricik ülke konumumuz, dolduruldu. Boş beklemiyor.
Bulunmaz ara buluculuğumuza eskisi gibi gerek duyulmadığı, Hamas-İsrail çatışmasında da belli oldu.
Evet Türkiye, yabana atılacak bir ülke değil. Ne yok sayılabilir ne görmezden gelinebilir.
Fakat vazgeçilmezliğimiz, bir dış siyaset başarısından gelmiyor. Büyüklüğümüz, jeostratejik konumumuzdan geliyor.
Bölgede tek tabanca ara bulucu takıldığımız günler, geçti. O günlerin özlemi ve alışkanlığıyla beklentiye girmek, hayal kırıklığıyla sonuçlanabilir.
Yine devreye girmemiz için kapımızı çalacak, verip veriştirmemize katlanacak, kahrımızı çekecek bir Almanya, İngiltere, AB ya da ABD bulamıyoruz karşımızda. Boşa aramayalım da.
Yanı başımızda bir kriz çıktı, Rusya'yla ABD doğrudan müdahil oluyor ve Türkiye, merkezi bir role davet edilmiyor.
Kenarda kalmış, oyundan dışlanmış gibi hissettirebilir. Oysa yanlış.
Dünya, o dünya değil. Eski hâl, muhal. Ancak yeni bir hâl mümkün.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hoşnutsuzluğu, tepkilerinden görülüyor. ABD'ye, Batı'ya yine verip veriştiriyor.
Erdoğan, haklı olarak ABD'yle aramızdaki güven kaybından da dün yakındı.
Fakat güven, onu kaybettiren şeyi daha çok yaparak geri kazanılamıyor. Devletler arası ilişkiyi kişiselleştirip daha çok germek, güvensizliği daha çok büyütür.
Arkanı dönemediğine sarılmazsın. Ama bu gözü kapalı güvenebilme talebi, insan ilişkilerinde geçerli. Dost ve müttefik devletler arasında değil.
Çıkarlar, mutlaka çatışır. Ters düşersin. Yine de çıkarlarını korumak için arkanı dönemediğinle dost, müttefik geçinebilirsin.
Türkiye'yi kaybetmek istemezler, gözden çıkaramayacaklardır, diye ipleri germek; eskisi gibi karşı tarafı alttan almaya zorlamıyor artık.
Eskiden işe yaradığına güvenerek asılmaya devam etmek, inceldiği yerden ipleri koparabilir yani.
Unutanlara varlığımızı gösterip buradayım, diyerek yalnızlıktan kurtulmaya çalışırken kendimizi daha çok yalnızlaştırmayalım da, neme lâzım.