Suud Veliahtı, Abu Dabi Emiri, İsrail, Sisi ve Esad; diz çökerek Türkiye Yüzyılı'na teslim oldu.
Öyle ise Cumhurbaşkanı, dünkü AK Parti Grubu'nda hala kime; "dize getiremeyecekler, başaramayacaklar, Türkiye Yüzyılı'nı durduramayacaklar" diyordu?
Dış siyasette küslük olmayacağını, artık Erdoğan'ın vurgularından biliyoruz.
Cihanda barış, yurtta kavgaya devam dönemine girildi.
Türkiye Yüzyılı'nda, dış küslükleri bitirme karşılığında Merkez Bankamıza emanet rezerv alınabiliyor.
'Borç, yiğidin kamçısıdır' planı, tıkır tıkır işliyor. Suudiler de MB'de 5 milyar dolarlık hesap açma sözü vermiş.
Demek ki artık 'borç alan, emir de almaz'. O devir, geçti.
"Artık dünyada sözü dinlenen, bölgesel liderlikten küresel güç olmaya geçen, dünyada itibar sahibi bir Türkiye var." Ve yakında "Türkiye Yüzyılı'nın önü, tümüyle açılmış olacak".
Yazılan destanın yeni zaferlerle taçlandırılacağını, Erdoğan'ın bu müjdelerinden anlıyoruz.
"Nazi artığı" Almanya ile "akıl sağlığı" yerinde olmayan Macron'un Fransa'sı da sırada. Bükemedikleri bileği, öptü öpecekler. 'Eli kulağında' demek, kehanet sayılmaz herhalde.
İktidarın uzattığı barış elini tutmaya yanaşmayan, Türkiye Yüzyılı'nı hala durdurabileceğini zanneden gafiller kim peki?
Bir sorun da şu: Dışarıda düşman kalmaz, bütün hain düşmanlar iç siyasette toplanırsa kötü giden işlerden kim sorumlu tutulacak?
İktidar aslında çok iyi yönetecekken taş koyanlar, sadece Bay Kemal ve Altılı Masa olamaz.
Sormazlar mı; güçleri, yetkileri ne; ülkeyi muhalefet mi yönetiyor, kararları onlar mı alıyor!
Tek başına muhalefet, günah keçisi kadrosunu dolduramaz.
Hem küs kalınmayan hem de başarısızlıklardan sorumlu gösterilecek bir dış güce ihtiyaç sürüyor.
O ihtiyaç, hayali de olsa yedeklenecek bir dış güçle giderilebilir ancak. Ama nasıl?
Yoksa şöyle mi?
İçişleri Bakanı Soylu, Alman muhatabı Faeser'e, ortak basın toplantısında sert çıkacak. "Polonya'ya iki bomba düştü, NATO ayağa kalktı" diyecek.
İktidar medyası da bunu, "Kobani'ye iki bomba düştü, dünya ayağa kalktı" diye köpürtecek.
Halkın hoşnutsuzluğu, öfkesi, tepkisi; Almanya ve dünyaya yönlendirilecek. Batı düşmanlığı, körüklenecek.
Yaşadığımız kötüleşmelerin müsebbibi dış şeytan, rahatlayana kadar taşlatılacak.
Şeytan taşlama seansı başlatıldıktan sonra da haber, düzeltilecek. İlk tivitler ve anonslar, silinecek. 'Kobani ve dünya' yerine, doğrusu olan 'Polonya ve NATO' yazılacak.
Soylu; Türkçe konuşmasa çeviri hatası, yanlış anlama, sehven dersiniz. Çarpıtma, hedef saptırma gelmez aklınıza.
Yeni Şafak'ta okuduğum tiviti, sonra yerinde bulamayınca kendimden bile şüpheye düştüm. Yanlış mı okumuştum?
Fakat Google'dan tarayınca aslı çıktı. Yeni Şafak'ın, Sabah'ın eski anonsu bir yerlerde duruyordu. Başlık başka, içerik başka. Düzeltilerek yenilenmiş.
Prova edildi; bir var bir yok haberlerle tatbikatı yapılıyor, Türkiye Yüzyılı hayırlı olsun.
NE GELİYOR 3 ARALIK'TA?
Kılıçdaroğlu; beklenti oluşturarak, ilgi ve merak uyandırarak kitleleri peşine takmayı deniyor.
CHP liderinin son atraksiyonunu duymuşsunuzdur.
"Şunun şurasında ne kaldı, 3 Aralık'a kadar sabredin. Geliyor gelmekte olan" diye fragman geçti.
Vaadi; sürekli tekar eden ekonomik kriz döngüsünden Türkiye'yi kurtaracak bir vizyon açıklamak.
Tanıtım cıngılı şu iddiada:
"Sonsuza kadar krizi bitirecek olan bir vizyon açıklayacağız. Vizyonumuz hazır. Ekiplerimiz hazır. Yatırımcılar hazır. Taze para hazır. Türkiye’yi bu beladan sonuna kadar kurtaracağız. 3 Aralık’ı bekleyin ve asla unutmayın. Geliyor gelmekte olan."
Oluşturduğu beklentinin altında kalmamak kaydıyla işe yarayabilir.
Ama fos çıkar, dağ fare doğurursa da ters tepecek tehlikeli bir yöntem.
Siyasette beklenti yönetimi, şakaya gelmez. Benden söylemesi.