Muziplik olsun diye, bir dış hat seferinde Karar, Cumhuriyet ve Sözcü’yü istememle başladı her şey.
Uçuş gazete servisiyle başlayınca, laf olsun diye sormuştum. Kara listedeki yasaklı gazetelerden hiçbiri yoktu tabii.
Her zamanki gibi, fiks mönüden istediğimi seçmekte özgürdüm. Muzır gazeteler, yolcuların selameti için tabldota dahil edilmemişti.
Cici gazetelerden oluşan alakart mönü neyimize yetmiyordu. Dilediğini beğen, seç, oku; tercih senin.
‘Gerçeği yazan’ pravdaları alıyor, yalan yazanları önden eleyerek yolcularını zararlı gazetelerden koruyorlardı.
Bir de kalkmış; bizi bizden çok düşünen bu ileri serbestlik anlayışından şikayet ediyordum, nankörlük işte.
Fakat sağ olsun, engin hoşgörüsüyle bu kabalığımı bile güler yüzle karşılamasın mı THY!
E-postayla bir açıklama gönderdiler. Heyecan verici bir sürprizdi. Sevinçle onu da yazdım hemen.
Şöyle diyordu: “Seyahatiniz esnasında yaşadığınız memnuniyetsizliğiniz, kabin amirimiz tarafından ünitemize iletilmiştir.
Uçaklara yüklenen gazeteler, standlarımızdan elde edilen istatistikler doğrultusunda yolcu sayısına göre belirlenmektedir. Bu doğrultuda, geri bildiriminizde yer alan talebinizin değerlendirilebilmesi için ilgili üniteye bilgi verilmiştir...”
Ne anlardınız bu açıklamadan?
Ben de öyle anladım. Yolcularının hangi gazeteyi okuyacağına karar vermekten artık vazgeçeceklerdi.
Diplomatik bir dille, nazikçe ama devrim gibi radikal bir değişikliği haber veriyorlardı.
Dar tabldot uygulamasından çıkacak, alakart usulü bir mönüye geçecekler demekti.
Gazete dayatmasından nihayet dönüyordu THY, sevinebilirdik.
Havadayken hep ‘gerçek’leri yazanları okumaktan sıkılanlara sağlam bir müjdeydi. ‘Yalan’ yazan gazeteleri de okuyabilecektiniz, vay be!...
Gerçi, ne olur ne olmaz, sevincimiz sonra kursakta kalmasın, hayal kırıklığı yaşamayalım diye ihtiyat payı da bırakmıştım.
Çünkü...
“Sorun, sunulan gazetelerin adet olarak yetmemesinde değildi. Sayıca yetiyor da artıyorlardı bile. Çoğu, hiç ellenmeden geldiği gibi geri de gidiyordu. Hatta iade fazlası sorunu vardı. Yine de yolcular, okuyacak gazete bulamıyorlardı.
Asıl sorun, ayrı telden çalan gazetelerin kara listeye alınması, uçaklara yüklenmemesiydi.
Fakat verdikleri cevap, yasaklı gazeteler uygulamasının iptaliyle ilgili bir şey söylemiyordu...”
Gönderdikleri açıklamanın, bu nedenle ilgileniyormuş gibi yapmaktan öteye gitmediğini özellikle belirtmiştim. ‘Yalancı şafak’ gibi, yanıltıcı olabilirdi.
Yine de zaman tanımaktan yanaydım. İnsanlık için silik ama THY için oldukça cesur bir adımdı, bir parmak hareketine bakmıyordu, kolay olmayabilirdi.
Muzır ve cici gazete ayrımı yapmayı bırakmak, özel arabasında tiryakiye sigara bıraktırmaktan daha zor gelebilirdi belki.
“Yolcularını, zararlı yayınlardan korumak gibi üstlerine vazife olmayan işgüzarlıkları terk edecekler mi, etmeyecekler miydi?...”
Geçen sürede hiç ilişmedim, üstüne gitmeden bekledim.
Aradan iki koca ay geçti...
Derken, haftasonu Bakü yolunda yine denedim şansımı. Mönü aynı mönü, yersen...
Üstelik bu kez, göstermelik bir açıklamayla şikayetime geri dönmeye bile tenezzül etmediler.
Tekrar söylüyorum:
‘O yok, şunu verelim’ diye savsaklayıp durmak yerine, yolculara istedikleri gazeteleri sunmaya gerçekten karar verdiklerinde bildirsinler, müjdeyi ilk ben duyurmaya hazırım.