Muhafazakar Instagram fenomeni Büşra Nur Çalar, o 'lüks bebek mevlidi' videosuyla para yemediğini, aksine para kazandığını açıkladı, yine de tartışılmaktan kurtulamadı.
Bundan pek şikayet ettiği söylenemez aslında. Zaten istediği de bu değil miydi?
Meğer Ankara Keçiören'de, Selçuklu mimarisi modasına uydurulmuş Ihlamur Kasrı adlı taklit bir sarayın etkinlik konseptini pazarlıyormuş. İlahiler, mevlithanlar, ikramlar, süslemeler ve kutlama düzeni, hep tanıtılan konseptin parçası.
Aldığı parayı fazlasıyla hak etmiş görünüyor. Mekanı bütün Türkiye'ye mal ederek meşhur yaptı, duymayan izlemeyen kalmamıştır o görüntüleri.
25 yaşlarındaki genç hanım kardeşimiz Büşra Nur, çektiği o tanıtım klibini elden ele dolaştıran, köpürterek büyütülmesine yardım eden herkese teşekkür borçlu. Muhtemelen de minnet ve şükran duyuyordur. Onlar tepki göstermese kaç kişiye ulaşırdı, hangimiz görebilirdi? Bugün amacına ulaştıysa onlar sayesinde. Mekan da o da, başarılı reklam kampanyasının tadını çıkarıyorlardır eminim.
Hiç bulaşmaya niyetim yoktu ama Yıldıray Oğur üzerinden YouTube kanalı Karar TV'deki programımız Reşitpaşa Yokuşu'na bile sızdı dün tartışma.
Madem kaçınamıyorum ve tartışmanın da dineceği yok, üstünde deliler gibi tepinmekten kendilerini alıkoyamayanlara şu da benden bir katkı olsun...
Parayla tutsa size bu kadarını yaptıramazdı. Siz belki Büşra Nur'u üzdüğünüzü, zekice laf sokuşturmalarla rahatsızlık verdiğinizi zannediyorsunuz. Ama onu daha mutlu edemezdiniz. Bir fenomen başka ne ister; tepkilerinizin sırtından geçiniyor, siz konuştukça o küpünü dolduruyor.
Aynı yerde çalgılı çengili, Hint kınalı bir kadınlar matinesi de hazırlıyormuş Büşra Nur. Kişi başına 150 liradan. Muhtemelen sayenizde onun biletleri de çoktan tükenmiş, yok satıyordur.
Ha, bu arada sattığı konsept rüküş mü, rüküş. İnancı ve dış görünüşündeki iddiasıyla ters düşüyor mu, düşüyor.
İslam, tevazu ve kanaatkarlığı öğütlerken...Şatafatla kibir ve israfı peygambere yazılmış mevlitle yan yana getirmek tutarsızlık mı, hem de dibi.
Ucuzluk akıyor, paçalardan avamlık dökülüyor, gösteriş budalalığıyla görgüsüzlüğün birleşiminden çıkan bir iticiliği var, sirk kaçkını bir tezatlar ve ucubeler şovu gibi, hepsine eyvallah da...
Bebek'te, gösteriş panayırına dönmüş eğlence mekanlarında piyasa yapıp gecenin sonunda kendini Erik Dalı ve Ankara'nın Bağları eşliğinde kolbastı oynarken bulan üst sınıf mensubu asrilerimiz, tüm bunlara ' ay bir de buram buram avamlık kokuyor' diye burun kıvıracak son kişi bile olamaz.
O avam arabeskliğinden hangimiz tamamen muafsa ilk taşı o atsın. En alafranga, en Avrupaimizde bile var.
Sözlükte 'çiftetelli' maddesine bakın, şunu okursunuz: "Göğüs ve göbek titreterek, gerdan kırarak oynanan bir oyun. Bu oyunun müziği..."
Örnek Cümleler'de ise karşınıza Atilla İlhan'dan şu alıntı çıkar: "En Avrupalı görünenlerimiz, en kibar pavyonlarda, gecenin bir saatinden sonra çiftetelli oynuyorlar..."
Hep böyleymiş demek sosyetemiz, yeni de değil.
'Süslüman sosyeteliği' iğnelemelerinden girip sınıfsal aşağılamalardan çıkan, alaturkalığı hiç beğenmiyor görünen, 'ayol çingenelik dökülüyor bunun üst başından' diye üstünlük taslayanlar önce kendilerine yukarıdan baksın. Ankara'nın Bağları çalmaya başlayınca kıpır kıpır oluyor mu içleri, Erik Dalı Gevrektir'le bir oynama hissi geliyor mu gerdanlarına?
Özkök yine çatlatacak kıskananları
Medyadan kaçarak kurtulan Aydın Doğan, iktidarla arayı epey düzeltmiş. Sadece Cumhurbaşkanlığı davetlerinin aranan müdavimi olmakla kalmıyor. Doğan Grubu’nun 60’ıncı yıldönümü galasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayelerinde yapacak kadar ilerletmiş yakınlığı.
7 Aralık Cumartesi günü Hilton İstanbul Bosphorus’ta buluşulacakmış. Mekan seçimi de hayli sembolik yani. Kavga, çıktığı yerde sulha bağlanacak dersek, aşırı mı anlam yüklemiş oluruz?
Odatv’de gördüm, basılan davetiyelerde evsahibi olarak Aydın Doğan ve eşi Sema Doğan’ın adları görünüyor. Başında ise, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Emine Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenleyeceğimiz” diye yazıyor. Katılım teyit de edilmiş.
Büyük buluşma. Şahsen sevindim, kavganın baştan ölüm-kalım savaşı gibi buralara gelmemesini isterdim. Tarafların alıp veremediklerini aşan zararlara yol açtı, maliyeti ağır oldu, en alevli zamanlarında yazdım da...
Hoş, böyle düşündüğüm ve Radikal’le Hürriyet’te yazdığım için hem ‘müdafaayı iktidar inzibat kuvvetleri’ hem de karşıt tribün amigolarından az küfür yemedim. Ama barışmalarından memnuniyet duymama mani değil.
Canımı sıkan, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün de çağrılacak olması. 29 Ekim resepsiyonundaki gibi yine sükse yapacak.
Sözcü ve FOX’un yayın yönetmenlerini sağına soluna alıp artistik pozlar kesecek. ‘Özkökgiller niye dışarıda bırakılıyor’ dediği için dışarda bırakılanlara yine içerden nanik çekecek.
Gıcık vermek için yine ikram mönüsündeki yerli ve milli meşrubatı da yazar, ejder meyveli demirhindi şerbetini kaldırıp gözüme sokarsa o zaman biterim işte, hasetten çatlatır beni.