Taraflar, Astana’da verilen sözlerden aynı şeyi anlamamış görünüyor.
Yarım asırlık stratejik müttefiklerini yalnız bıraktıkları için NATO’ya, ABD’ye söylenmekte haklı nedenleri vardı Ankara’nın.
Ancak Astana ahitleşmesine, yaslanacak kadar güvenmenin bir hata olduğu da su götürmez artık.
NATO’yu sıkıştırırken, ABD ile bozuşurken Ankara’nın tek güvendiği Astana sözleriydiyse eğer...Yandı gülüm keten helva.
O sözler havada, o ortaklık ortada kaldı. İlk gerçek sınamada hem de.
Meğer yanlış anlaşılmadan kaynaklanmış. Rusların, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaktan kastı Esad’ın toprak bütünlüğünü korumakmış.
Bu iletişim kazası yüzünden Ankara’nın Suriye politikası, şimdiye dek Rusya’ya kazandırmış, Esad’a yaramış oldu.
ABD’yi, Suriye’den çıkmaya Ankara zorladı.
YPG’yi, ABD kontrolünden söküp Rusya’nın himayesine sığınmaya ve Esad’a yanaşmaya Ankara itti.
Aşık Veysel’in dizelerindeki gibi; “Koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa.”
Ama fikir de, oyun planı da başkaymış.
Aksi halde...ABD ile karşı karşıya gelen, Suriye’de IŞİD ile savaşan Türkiye’nin kısmetine, Rusların domates kotasını arttırma vaadi düşmezdi. Son krizde, tek somut teklifleri bu. Farklı bir çözüm önerileri duyulmadı.
Ankara’nın güvenlik kaygılarını kullanmışlar demek ki. İnansalardı; sınır boylarını Ankara’nın ‘terör tehdidi’ algıladığı YPG’den ‘temizleme sözü’nü tutar, yan çizmezlerdi.
YPG ile Astana ortağı Türkiye arasında bir seçim yapmadı Moskova, kaytardı. Müttefiki Esad’la dostu Türkiye arasında böyle bir seçim yapmayı reddettiği gibi...
YPG’den vazgeçmeyecekleri öngörülemez miydi, hayır.
ABD gibi Rusya da YPG’ye terörist demeyi hiç kabul etmedi. Buna karşılık, Türkiye’nin desteklediği ve ABD’nin meşru muhalif saydığı gruplara Ruslar terörist demeye devam etti.
Yani başından beri Türkiye ile değil, Esad’la ağız ve amaç birliği yaptılar.
Putin’in, Ankara’yla paylaştığı tek hedef ise Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmaktı. Astana bildirilerinde ortaklarca hep taahhüt edildiği üzere...
Bundan aynı şeyi anlamadığımız baştan belli değil miydi?
Türkiye, sınırlarında bir ‘terör devletçiği’ kurdurmama endişesiyle Suriye’nin bölünmesi, parçalanması ihtimaline karşı Rusya’yla birleşirken...Ruslar, bundan Esad’ın toprak bütünlüğünü Türkiye’ye korutmayı, sınırlarını bize bekletmeyi anlamış meğer.
Esad’ın güvenliği ile Türkiye’nin güvenlik kaygıları arasında bir seçim yapmaları gerektiğinde de, Ruslar her seferinde Esad’ı tercih etmediler mi?
İdlib’de, Astana anlaşmasıyla bölgede konuşlandırılan ateşkes gözlem gücümüz rejim ordusunun saldırısına uğradı, şehitler var.
Moskova ise Ankara’nın ‘misilleme yaptık, jetlerimiz havalandı, Şam kuvvetlerini vurduk, ağır kayıp verdirdik’ şeklindeki beyanlarını yalanlamakla...’Habersiz yer değiştirme’ ve ‘teröristlere müdahale’ gibi Esad’ı haklı çıkaracak gerekçeler öne sürmekle meşgul.
Şaşılacak yanı var mı peki, hayır.
Kremlin Sözcüsü Peskov, İdlib’i es geçip böyle bir günde bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kırım’la ilgili açıklamalarına katılmadıklarını söylemeyi öne çekebiliyor. Nal diyor da mıh demiyor hala.
Türkiye’yi masada oyalayıp sahada Esad’a ‘yürü’ demişler meğer; dün Bahçeli’nin tepkisine yansıyan hayal kırıklığıydı bu.
Rusya’nın tavrında ‘başka ne bekliyordunuz ki, Esad’a İdlib’i aldırmadan Suriye’nin toprak bütünlüğünü nasıl sağlayacaktık’ tepkisi seziliyor.
Ya orda kalmazlarsa! Şam’ın tam egemenliği ve toprak hakimiyeti, Türkiye kendi sınırlarına çekilmedikçe nasıl tesis edilecek; ortak hedefimiz bu değil miydi zaten, deklare etmedik mi, Astana’da böyle anlaşmamış mıydık, o gün geldi işte’ demeye kalkarlarsa!...
Bugün değilse bile bir gün mutlaka sıra ona da gelecek.
Fikir başka başka olmasa Rusya’yla yakınlaşmak, buna güvenip ABD’yle çatışmayı dahi göze almak lehimize sonuçlanabilirdi.
Gelin görün ki Suriye’de, ABD’ye kaybettirmek bize de kazandırmadı. Günün sonunda aleyhimize döneceği baştan kestirilmeyecek gibi miydi, yine hayır.
Rusya’yla ilişkileri normalleştirmek ve iyi geçinmek tabii ki gerekliydi.
Fakat ABD ile kötüleşme pahasına olursa, Washington’u Moskova ile dengelerken Moskova’yı dengelemek için elde bir kart kalmayacağı hesap edilemez miydi?
A planı çökmüştü, B planı da gitti. Dileyelim de hazırda alternatif bir C planımız mevcut olsun.
Akşener’in Meclis’e görev çağrısı
Muhalefet, genelde siyaset üstü ve sağduyulu yaklaştı. Ancak en isabetli teklif, İYİ Parti lideri Meral Akşener’den geldi. TBMM’yi acilen göreve çağırdı.
İktidar da bu yerinde çağrıya kayıtsız kalmamalı.
Şu ifadeleri önemsiyor ve aynen katılıyorum:
“Milli siyaset, iktidar ve muhalefetin birlikte, ortak tavırla sergileyeceği siyasettir.
Suriye’de oluşan yeni ve ağır şartları değerlendirmek üzere...
Büyük Millet Meclisimizi kapalı bir oturumla ve acil olarak toplanmaya, iktidarı da milli duruşa katkı sunacak şekilde, aziz milletimizin vekillerini bilgilendirmeye ve tarihi sorumluluğunu yerine getirmeye çağırıyorum.”