Meclis'ten ortak bildiri, iktidardan net tepkiler, muhalefetten sert çıkışlar geldi; Türkiye, 'Yüzyılın Anlaşması'na sessiz kalmadı, ne ala!
Fakat elimizden gelen bu mudur?
Trump-Netanyahu ikilisinin 'Yüzyılın Planı' diye pazarladığı şeyi sloganlarla durdurmak mümkün olsaydı, başlamadan bitmişti zaten.
Atılmadık ne slogan bırakıldı ki!..
'Asrın Fitnesi' de dendi, 'Yüzyılın Provokasyonu, Binyılın Sabotajı' da...'Filistin'i ilhak girişimi' de dendi, 'Kudüs'ün gaspıdır' da...
ABD Büyükelçiliği törenle Kudüs'e taşındığında da aynı tavizsizlikle karşı çıkılmıştı. 'Kırmızı çizgimizdir, kabul edilemez, ateşle oynamaktır, dünya barışını dinamitlemektir, akıl tutulmasıdır, bizim için yok hükmündedir, tanımıyoruz' sloganları yeri göğü tutmuş, arşı inletmişti.
'Birleşik Kudüs', yine İsrail'in 'bölünmez başkent'i ilan edildi. İşgal altındaki Filistin toprakları, yine bir gasp planıyla İsrail'e katılmaya kalkışıldı.
Barış planı adı altında Ortadoğu barışını imkansızlaştırma projesi devam ediyor. Asrın şeytanlığı, dur durak demeden bildiğini okuyor yine.
'Sarı Provokatör' laftan anlamıyor, uyarı ve sloganlar da pervasızca yaktığı ateşi söndürmeye güç yetiremiyor, orası kesin.
Yok mu peki alınabilecek somut bir aksiyon, yok mu lafta bırakılmayıp eyleme geçirilebilecek bir ikaz?
Yok sayınca hiç yaşanmamış gibi yok olmuyor çünkü.
Doğu Kudüs'ü Filistin Devleti'nin fiili başkenti olarak tanıyan, bunu göstermek için diplomatik misyon bulunduran ülkeler var. Türkiye de onlardan biri.
Adı Kudüs Başkonsolosluğu olan temsilciliğimiz, Filistin yönetimiyle ilişkilere bakıyor. Başına da 2005’den beri bir büyükelçi atanıyor.
Trump’ın oldu-bittisi tatbikata geçirildiğinde bile ABD'nin de Filistin yönetimi nezdinde faaliyet gösteren bir misyonu vardı.
Doğu Kudüs’te ayrı, Batı Kudüs’te ayrı, hatta kimseye ait olmayan bölgede ayrı konsolosluk faaliyetlerine devam ediyorlardı.
Yani; Kudüs’ün bölünmüş statüsü ve Filistinlilerin Doğu Kudüs üzerindeki hak iddiası, Washington tarafından da zımnen tanınıyordu aslında.
Sonra, Trump'ın şuursuz ve şarlatanca popülist şovu başladı.
Söz söylene söylene aşındığında, uyarı dili kullanıla kullanıla yalama olup caydırıcı etkisini kaybettiğinde, tek çare eyleme dökmektir.
1980'de İsrail Parlamentosu, Kudüs’ü ‘ebedi ve bölünmez’ başkent ilan ettiğinde yapıldığı gibi. Tepki ve protesto olarak Kudüs Başkansolosluğumuz kapatıldı. 12 Eylül ve Özal dönemi boyunca, ta 1992'ye kadar da kapalı tutuldu.
Madem laf işlemiyor, bugün de bir etkin protesto yöntemi bulunamaz mı? Ciddiyet ve kararlılığımızı bilfiil gösterecek bir yöntem? Hiç değilse istişare için elçimizi çekmek, Dışişleri'ne çağırıp elçilerine nota vermek, daha da olmadı telefonlarına çıkmamak, teması kesmek, varsa randevuları iptal etmek, anlaşmaları askıya almak vesair gibi...
Atatürk açtı, Erdoğan büyükelçiliğe yükseltti
Bu vesileyle bir kez daha hatırlayalım. İşte size, Kudüs Başkonsolosluğumuzun kendi sitesinden resmi tarihçesi:
-İlk Atatürk zamanında, 1925 yılında açıldı. “Yurtdışındaki en eski diplomatik misyonlarımızdan biri olma ayrıcalığına sahip.”
- “Resmi adı Başkonsolosluk olmakla birlikte bir Büyükelçiliğin iş hacmi ve görev niteliklerini haiz.”
- “Görev alanı günümüzde Filistin Ulusal Yönetimi’ne bağlı bulunan Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni kapsamaktadır.”
- “İsrail Parlamentosunun 1980’de Kudüs’ü ‘ebedi ve bölünmez’ başkent ilan etmesi üzerine, protesto amacıyla kapatılmış, 1992 yılı Eylül ayında faaliyetlerine yeniden başlamış ve günümüze kadar aralıksız devam etmiştir.”
- “2005 yılından itibaren Kudüs’teki Misyon Şefliğine bir Büyükelçi tayin edilmiştir...”
-“Filistin’de yaşayan vatandaşlarımıza konsolosluk hizmetleri ve ülkemizin Filistin Ulusal Yönetimi ile her alanda ikili ilişkilerinin geliştirilmesine katkı vermektedir.”