Şiirde rücu neyse siyasette feyk atmak da işte onun gibi bir sanat işi.
"Biter yalancı nefes, tükenir sahte soluk/ Yok bitmez, asıl burada başlar yolculuk" dizeleri meselâ...
İlk dizede söylediğini ikincisinde geri alıyor. Ama başta dediğini yalanlamak için değil, anlamı güçlendirmek için.
Behçet Necatigil de şöyle bir rücu şiiri örneği veriyor:
"O sizin gördüğünüz kadınlar/ Güzeldirler ha bereket/ Melekler kadar mâsum/ Yok canım, şeytan kadar şirret".
Evet, biraz sert, kaba mı desem; bodoslamadan bir söyleyiş olmuş.
Daha muzip, daha kapalı ve daha incelikli bir örnekse Turgut Uyar'dan:
"Kuzu Beşir, parmak Beşir, hemşeri Beşir/ ağlama Beşir, dur Beşir, ağlama alnın kırışır".
O kadar hınzırca, o kadar ironik değil ama Attila İlhan'dan şu da fena bir rücu sanatı sayılmaz:
"Ya gazi ya şehid diye geldik şehid olduk/ İki gözümle gördüm topların ölüm tükürdüğünü/ Tövbeler olsun, göklerin veremli gibi öksürdüğünü..."
Tükürüğü toplardan alıp göklere mâl eden ustaca bir dönüş var burada. Kıvrak bir manevra. Yanlış anlaşılmasın, tükürdüğünü yaladığı filan yok.
Ya Muallim Naci'yi anmadan geçmek olur mu hiç! Taşı gediğinden nâzikçe alıp nasıl bir kuvvetle geri koyuştur o öyle:
"Erbâb-ı teşâür çoğalıp şâir azaldı/ Yok öyle değil şâirin ancak adı kaldı".
Şairlik taslayan heveskârlar çoğalabilir her devirde. Ancak herkes, söz sanatında bir Şinasi olamaz.
Buyurun size, bu da ondan bir rücu:
"Ne dedim, tövbeler olsun, bu da fiil-i şerdir/ Benim özrüm günahımdan iki kat beterdir".
Bunlar ne ki! Uzun havası bile var: "Ben sana gülüm, demem/ gülün ömrü az olur."
İbo da söylerdi, şunun gibi bir şeydi o versiyon:
"Ağam, öz ağam/ Ben sana gözüm, demem/ Kara düşer, kör olur/ Ben sana gülüm, demem/ Gülün ömrü kem olur/ Billah ben derviş, demem/ Post giyer abdal olur/ Ben sana reyhan, demem/ Yaprak döker dal olur/ Billah ben sana sultan, demem/ Tahttan düşer azlolur..."
Sağ gösterip sol vurarak, kötülemeleri iltifata çevirerek ilerliyor bu şekilde türkü. Sövgüden övgüye döne döne gibi...
Sonunda da beylerin daim bey olduğuna hükmederek ağasına bey, demekte karar kılıyordu.
Hoş bir söz oyunudur rücu, şaşırtmacalı.
Siyasette feyk atma sanatı da aynı tadı uyandırıyor mu? Kişiden kişiye değişir.
Fakat kabul edelim ki MHP, son dönemde örneklerinin şaheserlerini veriyor.
Ferdi Baba'nın Söyleten Sensin şarkısıyla klipti... "Allah bana yeter" yüzüğüyle fotoğraftı... Gizemli dosya göstermekten 17-25 saatini tekrar meydana çıkarmaya kadar...
Hiçbirinde geri adım atmadılar. Yüklenen anlamları geri alır gibi yaparak mesajlarını güçlendirdiler.
17-25'i hiç hatırlamak istemeyen bir AK Partili bile MHP'nin unutturmama gerekçesine kızamaz, kusur da bulamaz.
En usta feyk atma şairlerini dahi kıskandırmaz mı! Böyle rücu sanatına ancak şapka çıkarılır.