Gerekcesi, kendi üstünden milletin iradesiyle oynatmamaktı. Ve belediye meclisinden uzlaşıyla yeni bir başkan seçilmesinin önünü açmak.
Haliyle kayyum atanmasının da önüne geçecek, belediye yönetimini seçilmişlerin elinde tutacaktı.
Ne olsa beğenirsiniz!
Ertesi sabah, Kars belediye meclisinin aritmetiğini değiştirecek bir ‘terörle mücadele’ operasyonu yapıldı. Belediye basıldı. Bilgen’in başkan yardımcılarıyla yerine kimin geçeceğini seçecek HDP’li meclis üyeleri toplandı.
İktidar, sandıkta kaybettiği bir belediyeyi daha, polis-yargı marifetiyle sandıksız kazandı. Sandık sonuçları ortadan kaldırılarak...
Bilgen olacakları önceden bilmiş gibi.
Kahin olmaya gerek yok, kime malum olmazdı ki!
Ondan iki gün önce, Anayasa Mahkemesi, Osman Kavala’nın bireysel başvurusunu görüşecekti. Beklenmedik biçimde ertelendi. Gerekçe, incelemenin tamamlanmamasıydı.
Dosyanın içini dışını ezberlemeyen mi kaldı?
Tam şaşkınlıkla karşılanacaktı ki ne olsa beğenirsiniz!
Tesadüf bu ya, Kavala’nın yeni iddianamesi, mahkemeye sunulmak için bula bula o günü buldu.
Haksız tutuklandığına ve tahliyesine hükmedeceğini, önden haber alıp AYM’yi boşa düşüreyim desen ancak bu kadarı olur.
Kavala, üç yıldır o soruşturmadan bırakılıp bundan tutuklanıyordu. Uçakları yere indirmeden havada yakıt ikmali yapmak gibi. Cezaevinden hiç çıkarılmadan, bir beraatle tahliye edilip bir geri tutuklanıyordu.
Önünü kesme hazırlıkları AYM’nin de kulağına gitmiş olmalı ki yaş tahtaya basmadı. Kendi çalıp kendi oynuyor durumuna düşürülmemek için demek.
Fakat keramet, geleceği gören Bilgen ya da AYM’de değil. Yargının işleyişinde sürpriz yok. Mühendislik işi. Hesabı kabaca bilen, olacakları da gözü kapalı kestirebilir.
Yargıyı kullanarak siyaseti tanzim etme projelerinden az mı çekti AK Parti? Ama antidemokratik müdahale ve tasarımların bir o kadar da nimetlerinden faydalandı.
Siyaset ve yargı mühendisliklerinin fıtratında var, ters tepiyorlar.
Ece Ayhan’ın “Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim” dizesinden, bu sayede ne sebeplendi halbuki AK Parti! Mağduriyet geçmişi dile gelse de söylese!
Bedeli ödetilmeyen hamaset yok
AB liderler zirvesi başladı. Dün akşamki yemekte, Türkiye bahsi de masadaydı.
Orası Ortadoğu mu ki, adımız yemeğin davetli listesinde değilse endişelenip bir de menüye bakacağız diyebilirsiniz.
Ama yanılırsınız. Adımızın menüde olmamasını; Oruç Reis’in limana, Ankara’nın da diplomatik dile dönmesine borçluyuz.
Türkiye’ye yaptırım paketi hala masada. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkel ve Macron’la görüşmeleri, AB liderlerine nazik mektubu havayı yumuşattı. Dün, artık yaptırım kararı beklenmiyordu.
AB’yle ilişkilerimizi güçlendirecek, Akdeniz’de diyalogla çözümü destekleyecek bir karardı beklenen.
Buna son anda, bir ‘Dağlık Karabağ uyarısı’nın gölgesi düşmezse ne ala!
AB’nin, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına taraf olduğumuz iddialarını gündemine aldığı soyleniyor. Fransa’nın da bastırmasıyla...
Hem Azerbaycan’a her desteği verip hem de müdahilmiş gibi görünmekten ve gösterilmekten kaçınılamaz mıydı?
Dün, Karar’da Hasan Kösebalaban yazdı.
Menderes Türkiyesi, Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesinde Cezayir’e gizli silah yardımında bulunmuştu. BM’deki oylamalarda ise hep çekimser kalıyordu.
Özal, 1985’te çekimserliğin özrünü diledi. Ve yıllar sonra, Demirel’in 1999’daki ziyaretinde resmi bir itirafla silah yardımı ortaya çıktı.
Tarafsız görünmeye çalışmadan bunu iç politikada tepe tepe kullanabilirdi Menderes.
Ama siyasi çıkarlarını önde tutmadı. ‘Tarih yapıyoruz, destan yazıyoruz’ havası atmadı. Abartılı ve yersiz güç gösterilerinden, artistik meydan okumalardan kaçındı. Popülist şov için köpürtmedi.
Habbeyi kubbe yapsa, birine bin katarak satsa bedelini Türkiye ve Cezayir’e ödetecekti.
Karabağ’da ise hamasetin dozu başta kaçırıldı. Sıkıştırılan Ankara ve Bakü, şimdi toparlamaya çalışıyor.
“Türkiye zinhar taraf değil”e, Rusya ve Fransa’yı iknaya uğraşıyor Aliyev.
Cumhurbaşkanlığı, ‘karıştığımız’a dair afaki suçlamaları yeminbillah yalanlıyor.
Savunma Bakanlığı; uçak ve SİHA’larımızın karıştığı iddialarını, “Ermenistan propagandası, uydurma” diye reddediyor.
İktidar medyasıysa hala farfarasında. “SİHA’larımız kasıp kavurdu” manşetleriyle “MSB yalanladı” başlıklarını birlikte atmaya devam ediyor.
Madem asılsız ve aleyhimize, bunları ha babam niye körüklüyor güdümlü medya? Attığımız hava çektiğimiz belaya değer mi?