Güya uluslararası medyanın Türkiye 'uzantıları'nın ne kadar taraflı ve tek sesli olduğunu araştırıyorlar.
BBC Tükçe'ye uzanıyor ama CNN Türk'e kadar uzanmıyor bu 'uzantı'lık.
Amerikan şirketi FOX'u kapsıyor ama Katar'ın Türkiye'deki medya yatırımları dahil değil.
Sosyal ağ analizi diye; kim kimi Twitter'da takibe almış, ne paylaşmış tek tek seçiliyor. 'Kullanışlı' olanları alınıyor ama kurguyu bozan, amaca uymayan eleniyor.
'Uzantı' diye mimlenen mecralardaki gazetecilerin şeceresi çıkarılıyor ama yıllarca çalıştıkları gazete atlanırken kapısından geçtikleri TV'yi içeriyor kısaltılmış künyeleri, işe hangisi gelirse...
Sonra da tepkilere bozuluyor SETA, objektif ve akademik ciddiyetle yaklaştıklarını söylüyor.
Bu değilse nedir manipülasyon ve çarpıtma, nedir tek sesli kampanya ve borazanlık? At gözlüğü takmış gülünç ve cıvık fişleme böyle değilse nasıl yapılır? Siyaseten 'istenmeyen' gazetecilere daha nasıl 'ajan' imajı giydirilir, algı operasyonu başka nasıl çekilir, eleştirel yazıp konuşanlar başka ne şekilde hedef gösterilebilir? Söylesinler de bilelim.
Hemen tamamı iktidara verdikleri rahatsızlık dolayısıyla çalıştıkları gazete ve TV'lerden kovulmuş isimler, nasıl olur da hala konuşur ve yazar! 'Hain'lere bu imkanı yabancı mecralar ne cüretle verir! 'Sesleri hala nasıl çıkabilir' rahatsızlığını oturmuş kağıda döküyor işte SETA.
Yabancı medya 'uzantı'larında çalışmaya başlamadan çok önce 'hain' ve 'dış güçlerin maşası, şer odakların uşağı' suçlamalarıyla tanışmıştı oysa bu isimler. Oralarda takıldıkları için başlamadı bu ima ve suçlamalar.
Başından beri sorun, nerede yazıp konuştukları değil, ne yazıp konuştuklarıydı yani...
Çok sesliliğe hayat hakkı tanınsa, farklı sesler barındırılsa...Hangisi basılı gazeteden dijitale geçerdi, kim ekranda olmayı bırakıp sosyal medyaya giderdi?
Bir de kendi rızalarıyla ayrılmış, kovulmamışlar gibi bahsetmiyorlar mı!
Sorun 'uzantı' sorunu olsa, kendisinin de bir merkezin 'uzantısı ve odağı' gibi görülmesine, Washington ve Berlin'deki çalışanlarının da 'ajan'mış gibi itibar saldırılarına uğramasına kapı açmazdı. Veya TRT'nin, AA'nın yurt dışındaki 'uzantı'larını ne duruma düşüreceğini de hesaba katardı.
Yok, sorun 'tek seslilik' sorunuysa böyle mi incelenir?
Marketing Türkiye, haziran sayısının kapağında global medyanın Türkiye'deki yükseliş nedenlerini irdelemişti. Ona baksalardı!
'Ama biz think tank kurumuyuz, onlar da kim' diye kasmaya ne hacet, anayurtları ABD bile parayı verenin düdüğü çaldığı tetikçi think tank kaynıyor.
'Neden bu ilgi, yabancılar nasıl konumlanıyorlar, medyanın geleceğini nasıl etkiler' diye soruyordu Marketing Türkiye....
Verdiğim cevap aşağıda. SETA sana söylüyorum, raporu sipariş edenler gerçekten merak ediyorsa 'tek sesliliğin nereden başladığını ve neye yol açtığını' onlar okusun:
Nedeni ana akımın çöküşü, yerli medyanın tek seslileştirilerek iflas ettirilmesi, kartelleşme tartışmalarının yaşandığı 90'lı yıllara rahmet okutan bir kartel düzeninin medyaya hakim olması.
Tekdüzelikten ve sığlaşmadan sıkılan, tatmin bulamayan okur ve izleyici arayışta. Farklı haber ve yorum kaynaklarına ciddi bir yöneliş var.
Doğan boşluğu doldurmaya yabancı medya kurumları da talip oluyor haliyle. Yerlilerin ümüğü kolay sıkıldığı için daha avantajlı ve baskılara dayanıklı, korunaklı durumdalar.
Ama bu gidiş ne kadar sağlıklı, sebep olanlar düşünsün.
Gerçeği bastırmak ve serbestçe tartıştırmamak için medyayı tek sesliliğe hapsederek toplumu yabancı mecralara muhtaç edenlerin, propaganda savaşları sahasına dönüşmekten yakınmaya hakkı olmaz yarın!